• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

İslami bir endişemiz var mı? Toplumun halini kendimize dert ediniyor muyuz? Toplumu değiştirmek için bir çaba ve gayretimiz var mı? Yoksa biz de sele kapılmış çalı misali toplum ile birlikte sürüklenip gidiyor muyuz?

Endişe sahibi olmama, toplumun halini kendine dert etmeme ve neme lazımcılık bir müminin şanı değildir. Mümin endişe sahibidir, mümin dert sahibidir, mümin gayret ve cehd sahibidir. Atalet ve tembellik mümine asla yaraşmaz. Mümin endişe ve dert sahibi olmazsa, toplum ile beraber sürüklenir gider ve hatta zaman içerisinde toplumun gerisine bile düşer.

Mümin, sahip olduğu endişe ve dert ile bir şeyler yapma gereğine inanır. Bir şey okuyup okutmak, bir gencin elinden tutmak, okuduğu bir kitabı birine hediye edip onun da okumasını sağlamak, çekinmeden, ürkmeden, tembellik göstermeden birilerine hakkı götürmeyi kendine görev bilir. Bütün engellere ve engellemelere rağmen etrafında bir halka oluşturur ve bu halkayı gün geçtikçe genişletir. İki günü bir olmaz, bu günü dünden, yarını bu günden daha iyidir. Daha iyi olması için çabalar, gayret eder. Bazen birine bir ayet, bazen birine bir hadis ve bazen de veciz bir söz okur veya anlatır. Bu yolun uzun ve çileli olduğunu, sabır, metanet ve hikmetle hareket edilmesi gerektiğini bilir. Hakkı tavsiyenin kolay olmadığını, sürekli ve devamlı yapılırsa neticeye varılabileceğine inanır.

Mümin, hakka giden yolda taşıdığı endişe ile bir şeyler yapar. Bir çaba ve bir gayret içerisinde olur. Ama bunun tek başına yapılacak bir iş olmadığını da bilir. Menzile kendi başına varılamayacağının da çok iyi farkındadır. Bu yolu kendine yol eylemiş kardeşleriyle el ele vermek gerektiğini, onlarla beraber yolun zorluklarının daha iyi aşılacağını iyi bilir. Birlikten kuvvetin doğduğunu, bereketin doğduğunu, vahdetin doğduğunun fehm ve idrakindedir.      

Toplumun içinde bulunduğu kötü hal, fuhşiyat, münkerat ve ahlaksızlığın yayılması mümini ye’se düşürmez. Tam aksine onu toplumun ıslahı için bir şeyler yapmaya daha çok sevk eder, onu daha çok gayrete getirir. O bir şeyler yapmaya gayret edip ya Allah deyince, Allah işini kolaylaştırır. Hayır kapılarını önüne açar. Bir ektiğini onun için on ve bin eder. Elini elinin üzerine koyar. Onu destekler. Zorlukları önünde kolaylaştırır. İşte o zaman toplumun rengi değişir. Münkeratın yerini ma’rufat, kötülüğün yerini iyilik, batılın yerini hak alır. Hak gelip batıl zail olur. Yesrip gider, Medine-i Münevvere gelir.  

 Mümin, gittiği yolun hak ve doğru olduğuna hakkıyla inanır, şek ve şüpheye düşmez. Zamanın şart ve durumlarına göre manevra almasını bilir. Zamanın her türlü imkânlarından hakka uygun olarak faydalanır. Şartlara göre pozisyon alıp, kendini güncelleyip geliştirir.

Mümin, fer’i meselelere takılarak zamanını boşa harcamaz. Asli meseleler üzerine temelini bina eder. Dil, ırk, renk ve memleketine bakmaksızın dünyadaki tüm kardeşlerinin haliyle hem hal olur. Onların derdini kendine dert, sevinçlerini sevinç bilir. Dünyanın öbür ucunda bir kardeşinin vücuduna bir diken batsa kendi vücuduna batmış gibi acı duyar. Bir buçuk milyarlık bir camianın ferdi olduğunu bilerek kendini güçlü ve kuvvetli hisseder.

Mümin, son nefesine kadar gayret ve mücadelesini sürdürüp Rabbine teslim olur.