• DOLAR 35.351
  • EURO 36.644
  • ALTIN 3008.19
  • ...

 

Orta Doğu’da hem sorunlar çok karmaşık hem de ilişkiler çok çelişiktir. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları'ndan sonra, egemen güçler bilinçli olarak özellikle Orta Doğu’da sorunlu zemin ve fay hatları teşkil etmişlerdir. İstedikleri zaman bu sorunlardan faydalanma ve bunları Orta Doğu’daki manevra ve girişimlerine gerekçe ve bahane gösterebiliyorlar.

“Orta Doğu” ifadesi coğrafi bir kavram değildir. Dünya coğrafi olarak 7 kıta şeklinde bölünmüş ve farklı isimlendirilmiştir. Orta Doğu’nun büyük kısmı Asya kıtasında yer alır. Siyasi bir kavram olmanın da ötesinde, sözde üst ve alt medeniyeti tanımlamaya kodlanmış, batı ve doğu medeniyetlerini vurgulamaya yönelik bir kavramdır.

19 yüzyıla gelindiğinde, İngiltere; müttefikleriyle dünyayı adeta bir sömürge alanı olarak bellemiş; kendisini ve Avrupa’yı Dünyanın merkezi olarak konumlandırdıktan sonra, doğusunda kalanı “Doğu”, batısında kalanı da “Batı” sıfatıyla bir ayrıma gitmiştir.

  Doğu’yu da yine kendisine olan yakınlık durumuna göre “Yakın Doğu”, “Orta Doğu”, “Uzak Doğu” şeklinde kategorize etmiştir.

   Başta Mekke ve Hicaz, Kudüs gibi İslam’ın şiar beldelerini kapsayan “Ortadoğu”; Merkezi İslam Coğrafyasıyla örtüştüğü ve özdeşleştiği için bu manada artık bütün İslam ülkeleri “Orta Doğu” kavramıyla anılır duruma gelmiş, “yakın doğu” ve “uzak doğu” kavramları pek rağbet görmemişlerdir. Batılılara göre; Afrika’daki Fas, Tunus, Cezayir gibi Müslüman ülkeler de, Karadeniz’de kalan Azerbaycan, Çeçenistan da, Asya’da kalan Afganistan, Pakistan, Bangladeş de hakeza Uzak Doğu sayılan Malezya Endonezya gibi İslam ülkeleri de Orta Doğu demektir. Çünkü onlara göre İslam medeniyeti = Orta Doğu…

  Batılılar; coğrafya farklarına rağmen, Rusya, Çin, Japonya gibi medeniyetleri de batı medeniyeti içinde kategorize etmektedirler. Bu ülkeler de; İslam ve İslam ülkeleri, daha özel bir ifadeyle Orta Doğu söz konusu olunca kendilerini Batı medeniyeti içinde ve onlarla bir saymaktadırlar. İslam ve Müslümanları da karşıt cephe olarak görmektedirler batı gibi.

Her ne kadar medeniyet ve dünyaya bakış açısı itibariyle bu güçler benzer görünseler de Dünyadaki imkân ve kaynakların paylaşımı ile hâkimiyet sağlama noktasında bu dünya güçleri ayrılmakta ve çatışmaktadırlar. Bu amaçla BATI ve DOĞU bloku diyebileceğimiz başını Amerika ve Rusya’nın çektiği iki kutuplu bir dünya söz konusudur. Her iki kesimin de Ortadoğu’ya yani İslam coğrafyasına yönelimi tamamen;  sömürme, ele geçirme, kendisine benzetme ve dönüştürme amaçlıdır.

(Bugün her iki kutbun temsilcileri olan Amerika ve Rusya’nın; dün Afganistan’da, bugün Suriye’deki işgal durumu bunun en açık izahı ve ispatıdır.)

Bir dünya haritasını önünüze alıp baktığınızda; gerçekten Orta Doğu olarak adlandırılan bu coğrafyanın (özellikle de Mekke’nin ) dünyanın gerçek merkezi olduğunu; Bütün önemli deniz yolları ve stratejik geçiş noktalarının,  enerji kaynağı olan petrol, doğalgaz ve diğer pek çok önemli madenlerin bu coğrafyada yoğunlaştığını göreceksiniz.

Sanayileşme süreci ile beraber önemi artan petrol ve doğalgaz gibi kaynaklar, Orta Doğu’yu adeta dünya sanayi güçlerinin kurtlar sofrası haline getirmiştir. Kaynakların ve imkânların paylaşımı amacıyla herkes atını Orta Doğu’ya sürmüştür. Asıl mesele budur işte

Matematikte problemi anlamak çözmenin yarısıdır denilir. Orta Doğu’daki bu güçleri ve bileşenlerini anlamak ve tanımakta aynı şekilde sorunu anlama ve çözmenin başlangıcı olacaktır.

1- Orta Doğu’daki güçler önce PAKTLAR sonra DEVLETLER ve sonra AZINLIKLAR ve ÖRGÜTLER şeklinde karşımıza çıkmaktadırlar. (Bu güç hiyerarşisi, bütün dünya için de genel geçerlidir. )

  • Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği NATO PAKTI;

(Türkiye’nin de içinde bulunduğu 30 kadar ülkeden oluşmaktadır)

  • Rusya ve Çin’in başını çektiği SHANGHAY (ŞANGAY) PAKTI;
  • (SHANGHAY İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (ŞİÖ / SCO) ( 2023’te İran’ın da üyeliğine kabul edildiği gözlemcilerle beraber başta Çin, Rusya, Hindistan, Kazakistan benzeri 11-12 kadar Asya ülkesinden oluşmaktadır.)

2-  Maalesef Müslümanlar üçüncü bir güç odağı oluşturamadıklarından dolayı, Müslüman devletler, duruma göre bu iki ana akımdan birisine yaklaşmakta ya da onun bünyesine girme ihtiyacı hissetmektedirler. Türkiye’nin NATO’ya, İran’ın Şangay’a üye olması gibi… Bu iki pakta üye olmayan diğer İslam ülkeleri de konjonktüre göre bu paktlardan birisine yakın durmakta veya taraftarı olmaktadırlar. Hatta zaman zaman şartlara göre pakt değiştirebilmektedirler. Soğuk savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri; Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Ürdün gibi ülkeleri Kendi Paktı’na yakın tutarken; Rusya da karşı hamle olarak, BAAS fikriyatına sahip olan Irak, Suriye, Lübnan, Libya gibi Arap ülkelerinden ve bazı Afrika ülkelerinden kendisine karşı bir hat oluşturdu.

3-  Kürtler; Orta Doğu’da azınlık olmadıkları halde, hatta nüfusları itibariyle totalde Orta Doğu’daki ülkelerin % 80 – 90’ından fazla nüfusa sahip oldukları halde; Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra Orta Doğu’daki ülkeler arasında bölünmüşlük ve parçalanmışlık durumuyla azınlık kategorisine düşürülmüşlerdir. Başta Türkiye olmak üzere Irak’ta, İran’da, Suriye’de, Lübnan’da, Ürdün’de, Ermenistan’da, Azerbaycan’da, Kafkas ülkelerinin tamamında 65-70 Milyon civarında Kürt varlığı söz konusudur.

4-  Örgütler ve Azınlıklar ise varlıklarını koruyabilmek, etki alanlarını artırmak amacıyla tıpkı Ülkelerin üst pakt gücüne ihtiyaç duydukları gibi, ülkelerin himayesinde yer almak ya da onlarla beraber hareket etme ihtiyacı duymaktadırlar.

Hal böyle olunca dünya genelinde, Orta Doğu özelinde paktlardan, ülkelerden ve örgütlerden müteşekkil çok sayıda simetrik ve asimetrik ittifak ve çatışma cephesi ortaya çıkmaktadır. Sonuçta şöyle bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz

Pakt -> Ana ülke  -> Ara ülke -> Azınlık / Örgüt

NATO – ABD – İsrail – Maruniler, Dürziler;

SHANGHAY – RUSYA – Suriye – Nusayriler – PYD gibi.

Tabii tüm ittifaklar ya da çekişmeler böyle simetrik bir tarzda olmuyor. Zaman zaman iki ana güç bir unsur ile ittifak yapabiliyor ABD ve Rusya’nın; Suriye’de PYD ile ittifakları gibi.

                Aynı pakt içinde bulunan iki ana güç bir yerde çelişebiliyor. Amerika, Orta Doğu’da İsrail konusunda daha şedit ve tavizsiz davranmaya çalışırken; İngiltere; Ukrayna konusunda daha tavizsiz… Dolayısıyla müttefik olan ABD ve Avrupa; Ukrayna ile Orta Doğu arasında çelişkiler sergileyebilmektedirler. Avrupa; Rusya’nın kendi içlerine doğru yayılmasını önlemek amacıyla Ukrayna’ya daha fazla destek isterken, Amerika bu konuda daha itidalli davranmak istiyor. Avrupalılar da Amerika’nın Orta Doğu’daki İsrail tarafgirliğinde daha mutedil olmayı tercih ediyorlar. 

Bunlarla beraber daha farklı kapsamlarda ittifaklar da söz konusudur.

Misalen; İran; asimetrik etki alanı oluşturduğu başta Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husiler,  Irak’ta Haşdi-Şabi, Filistin’de İslam-i Cihat gibi müttefikleriyle Rusya, Çin ve Şangay bloğu ile uyumlu hareket etmeye çalışıyor.  

Benzer şekilde Türkiye; Suriye’de ÖSO, Irak’ta Kürdistan bölgesel yönetimi - Barzani hükümeti, Kerkük Türkmen cephesi, Filistin’de HAMAS, KKTC, Libya’da Trablus Hükümeti ile ittifak ilişkileri sürdürürken aynı zamanda NATO üyesidir. Avrupa Birliği’ne de girme başvurusu vardır.

Türkiye, HAMAS ve Filistin konusunda İranla örtüşürken, Ermenistan-Azerbaycan sorununda İran’la karşı karşıyadır. Öte yandan Türkiye, Kudüs meselesi nedeniyle, israil ile karşı cephelerde iken müttefiki olan Azerbaycan, israil ile stratejik işbirliği geliştirmektedir. Dolayısıyla bu ilişkinin Türkiye yansımaları da olmaktadır.  Azerbaycan, israil üzerinden Amerika ile ilişki halinde iken, aynı zamanda Bağımsız Devletler Topluluğu üyesi olma hasebiyle Rusya’ya da bağlıdır.

Lübnan’da Dürziler’in bir kısmı, İran ve Hizbullah ile müttefik iken, israil - Hizbullah savaşında, israil, Lübnan’a girdikten sonra Dürzilere kimlik ve vatandaşlık verme girişimi ile israile de yaklaşmaktadırlar. Celal Talabani’nin dünyada hem İran hem de Amerika ile dostluk ya da çıkar ilişkisi geliştiren ender yapılardan biri olduğu söylenirdi.

 Bunlar gibi daha yüzlerce ilişki ve çelişkiler üzerine kurulu gidişat süreçleri mevcuttur.

Orta Doğu’da hem sorunlar çok karmaşık, hem de ilişkiler çok çelişiktir. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra, Egemen güçler bilinçli olarak özellikle Orta Doğu’da sorunlu zemin ve fay hatları teşkil etmişlerdir. İstedikleri zaman bu sorunlardan faydalanma ve bunları Orta Doğu’daki manevra ve girişimlerine gerekçe ve bahane gösterebiliyorlar.

Orta Doğu’daki en büyük SORUN ve ÇIBANBAŞI; birinci ve ikinci dünya savaşları sürecinde İngiltere’nin “KURDUĞU”, Amerika’nın da “KORUDUĞU” israil’dir.

İnşallah gelecek bölümde ( ikinci bölüm); Orta Doğu’da bir “Garnizon” olarak israil’in hangi amaçla kurulduğunu; israil’in güvenliğinin bahane kılınarak Orta Doğu’daki “etki alanları” ve enerji kaynaklarının kontrollerini sağlamak amaçlı hangi proje ve operasyonların icra edildiği; Bu amaçla yüz yıla yakındır inşa edilen “Kürt Sorunu” ve “Filistin sorunu” üzerinden ne tür kanlı projelerin işletildiği ve nasıl sonuçlar alındığı işlenecektir.