• DOLAR 34.651
  • EURO 36.359
  • ALTIN 2926.946
  • ...

Şimdiye kadar İslam âleminin en büyük musibetlerinden olan Şii ve Sünnilerin birbirine karşı mesafeli olan ekollerin tehlikesinden söz ediyorduk. Ve bu tehlikenin büyüklüğüyle ilgili yüzlerce hatta binlerce makale kaleme alınmış diyebiliriz.  Hassasiyet sahibi Müslümanlar, bu tehlikeden kurtulmak gerektiğini kırmızıçizgi olarak görmüşlerdir.

Fakat son dönemlerde Irak’ta gelişen hadiseler ve Mukteda el- Sadr ve İran’ın Irak hâkimiyeti üzerinden oluşan pozisyon endişe sahibi tüm Müslümanları korkutuyor. Malum olduğu üzere Irak seçimleri üzerinden neredeyse bir yıl geçmesine rağmen hala hükümet kurulmuş değil. Seçimleri Şii kimliğiyle bilinen Mukteda el-Sadr’ın partisi kazanmıştı. Fakat aynı parti, İran’ın, Irak siyasetinden elini çekmesi gerektiğini ve meclisteki etkisini gerekçe göstererek toplu bir şekilde istifa etti. Daha sonra da iki gün arayla meclisi bastı. Bu durum ise herkesin dikkatini çekiyordu. Özellikle Mukteda el- Sadr’ın ve İran’ın aynı kaynaklardan beslendikleri halde karşı karşıya gelmesi tuhaf görünüyordu. Hatta yakın çevremden bazıları “İki taraf da Şii’dir bunlar birbirinden ne istiyor, anlayamadık” şeklinde garipsedikleri duruma şahitlik ettim. Bu durum endişe sahibi Müslümanları tedirgin ederken başta ABD ve fitnecilerin iştahını kabartıyor. Şii ve Sünniler arasındaki fitneyle birlikte Şiiler arası veya Sünniler arası fitne oluşması tam da aradıkları pozisyondur. Büyük şeytan ABD bu pozisyonu gördükten sonra taraflara dost görünüp destekleme sözleri de verecektir.

Dikkat ettiyseniz 2003’te Irak’ı işgal eden ABD, etnik köken ve mezheplere dayalı ayrılıklar için bir siyaset zemini oluşturuyor. Hatta bunu Irak’ın seçim sisteminde bile görüyoruz. Tarifi zor bir uzlaşı üzerinden Cumhurbaşkanı Kürtlerden, Başbakan Şiilerden, Meclis Başkanı ise Sünni Araplardan seçiliyor. Bu durum bir konsensüs izlenimini verse de aslında sürekli bir rekabet ortamını da doğurmuştur. Bu rekabet ortamında seçimlerden güçlü çıkan Sadr partisi durumu kendi lehine çevirmek istiyor. Bu da Irak’ta tansiyonu artırıyor. Aslında ABD’nin istediği tablo da budur. Sünni ve Şiiler arasında fitne çabaları sürerken ilk defa Şiiler arsında da alan hâkimiyeti baş göstermiştir. Bu da Irak için felaket üstüne felaket demektir.

Tabi burada tüm suçu ABD’ye atıp tarafların eksikliklerini görmeden meseleyi okumak doğru değildir. Özellikle tarafların kendi pozisyonlarını okumaları ve büyük şeytan ABD’nin istediği pozisyonda olduklarını görmeleri gerekir. Alan hâkimiyeti için bir fitne kapısını aralamanın her iki taraf için de büyük zararlar barındırdığını bilmeleri gerekir. Örneğin; Irak’ta bulunan ve İran yanlısı Kudüs Ordusu kontrolünde olan Haşdi Şabi ve Sadr’a bağlı Mehdi Ordusunun (ikisi de Şii’dir)karşı karşıya gelmesi felaket olur. Allah muhafaza böyle bir durumda oluk oluk kan akacak ve iki tarafın da telafi edemeyecekleri ayrışmalara sebebiyet verecektir. Bunun ise hem dünyevi hem de uhrevi mesuliyeti büyüktür. Taraflar kendi pozisyonlarına bakıp fitnecilerin tuzağına düşmemelidirler.