• DOLAR 34.659
  • EURO 36.372
  • ALTIN 2929.497
  • ...

Dün 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümüydü.  Aradan 6 yıl geçmesine rağmen bazı manzaralar hala gözümün önündedir. Darbenin ilk saatlerinde insanların meydanlara akması ve tanklara karşı durması tarihi bir anekdot olarak hep yazılacaktır. O ruh dünyası nasıl bir şeydi? Bombalanma ve göstericilerin vurulma haberleri geldiğinde insanların havuz başlarında Kelime-i Şahadet eşliğinde abdest alıp meydana koşması nasıl bir ruh dünyasıydı? Ölümü öldüren bu duruş ve kararlılık hangi saiklerle yapılıyordu? Şüphesiz ki bunun tek bir cevabı var; bu iman saikıydı. 250 şehidin verildiği o gece herkes ölüm korkusunu unutmuştu.  O gece zaman ilerledikçe meydanlar hınca hınç doldu ve tekbirler, salavatlar arşa yükseliyordu.  Bu farklı bir dünyaydı.

O günde hiç kimsenin tahmin etmediği büyük direnişin ana temasının İslam olduğuyla ilgili herkesin ittifakı vardı. Darbenin ilk günlerinde herkes bu ittifakı kabul ederken zaman geçtikçe birileri direnişin sembolünü silmek istediler. İslami kesimin bu kutlu direnişine gölge düşürmek isteyen sol seküler kesim “kontrollü darbe” diyerek direnişi yok saymaya çalıştılar. Fakat bu iddialar kamuoyunda kabul görülmedi çünkü yüzlerce şehit ve binlerce yaralı vardı.

Bu iddialar tutmayınca bu seferde ABD tarafından desteklenen din kisveli işgal projesi olan FETÖ’yü adres göstererek, “bugün bunlar yarın başka cemaat” tezini ortaya atarak başta darbeyi engelleyenler olmak üzere tüm İslami cemaatleri töhmet altında bırakmak istediler. Ve çok güçlü bir şekilde bu propagandalarını yürüttüler. Bu propagandaları da bir yere kadar götürebildiler. Çünkü darbe karşıtının her görüntüsünde tekbirler ve salavatlar vardı. Bu nedenle de Türkiye halkı, sol seküler kesimin söylediklerini seviyesiz bularak itibar etmedi.   Memleketi kurtaran bu kişilere çamur atmak pek tutmamıştı. 

Malum kesim, İslami kesimin büyük direnişine leke sürmeyi başarmadığından bu seferde onların yaptıklarını çalmaya çalıştılar. Bankamatik önlerinde kuyruk oluşturan bu kesimler, “Bizlerde oradaydık ve ön saflardaydık” diyerek direnişin ruhuna çöreklenmeye başladılar. İlk başta “kontrollü darbe” diyenler sonradan “darbeyi engelleyenler” pozisyonunda görünmek istediler. Ve bugün hala o rollerini sürdürmekteler. 15 Temmuz darbe girişimin yıl dönümü olan bu günlerde kendilerine biçtikleri rollerini şimdide ekranlara taşımaya çalışıyorlar.

Sonuç olarak; 15 Temmuzda halkı harekete geçiren en büyük etken İslam’dı. Kişilerin imanıydı. Ölüme meydan okuyan yiğitlerin direnişi, ahiret inancıydı. O gece normal bir gece değildi. Sahada olanların ruh dünyası çok farklıydı.  Hiçbir karşılık beklemeden “ölümü öldüren rabbe secdeler olsun” diyerek meydanlara akın eden dinamiği unutmamak gerekir. Toplumun selameti için bu ruhu inşa etmek herkesin görevidir. Memleketin selametini isteyen herkes bu ruhu inşa edecek eğitimi öncelemelidir. Türkiye’nin, 15 Temmuz ruhuna ve o ruhu oluşturan kadrolara ihtiyacı vardır.