Türkçe bilmeyen amcam!-2
Birkaç hafta önce Türkçe bilmeyen Hacı Şemdin Amcamızın askerlik anılarından birini köşemize almıştık. Bunun üzerine onun kardeşi olan Hacı Davut Amcamızın torunları, “neden bizim dedemizin askerliğini de yazmıyorsun, o da Türkçe bilmediği için askerlikte çok acı çekti, biliyorsun” dediler. “Yazarız inşallah” dedim. Bunun içinde bugünkü köşe yazımı Hacı Davut Amcamızın askerliğine ayırdım.
Hacı Davut Amcamızın birçok askerlik anısı vardı; ama çok dillendirdiği meşhur bir hikâyesinde şöyle diyordu: “Tıpkı kardeşim Hacı Şemdin gibi çobanlık değneğini indirip askere gittim. Askerlikte Türkçe bilen birçok Kürt arkadaşım vardı. Bu nedenle kendimi rahat hissediyordum. Bir ayım böyle geçmişti. Bir gün “tatbikat var” dediler. Tatbikatın ne olduğunu da bilmiyordum. Tek bildiğim şey o günden sonra askerliğim zehir gibi olmuştu. Çünkü hem künyemi ezberlemem gerekiyordu hem de gelecek büyük komutanın künyesini ezberlememi istiyorlardı. Benimle çok uğraştılar; ama nafile, anlayamıyordum. Bir ay boyunca hazırlık yapmamıza rağmen Türkçe bilmediğim için bir kelime bile ezberleyememiştim. Sonunda tatbikat günü gelmişti…
Sabah erkenden kalktık. Botlarımızı boyadık, sakal tıraşımızı yaptık ve içtima alanına gittik. Her tarafı temizlemiştik. İçtima alanında sıraya girdiğimiz esnada bölük komutanı, “Davut, gel buraya!” dedi. Yanına gittim ve beni bölük çavuşuna teslim ederek, “Davud’u son sıradan ikinci sıraya al, büyük komutan onu hiç görmemesi gerekir” dedi. Çavuş beni alıp sondan ikinci sıraya yerleştirdi. Askerler bir tarağın dişleri gibi dizilmişlerdi. Nihayet komutanın Jeep’i göründü ve kısa bir süre sonra Jeep yanımızdaydı…
Büyük komutan kibirli bir edayla Jeep’ten indi. O esnada askerler adeta put kesilmişti. Sahada Jeep’in sesinden başka çıt bile yoktu. Büyük komutan askerlerin önüne gelerek, “Maraba asker” dedi. Bütün askerler tek bir sesle “sağol” dediler. Büyük komutan bölük komutanından tekmil alınca askerlerin içine daldı. Yavaş yavaş arkaya doğru geliyordu. Bir anda onunla aramda iki sıra kaldı. Kalbim dışarı fırlayacak gibi çarpıyordu. İki adım sonra komutan karşımdaydı ve elini omuzuma koydu. Göz göze bakışıyorduk. Aslında tekmil vermem gerekiyordu. Fakat tekmili bilmiyordum ve aklımdan da geçmiyordu. Birden büyük komutan, “Beni tanıyor musun?” dedi. Ben onun gözlerine bakarak “yok” dedim. Aslında aklımdan geçen; bu adam beni tanıdı düşüncesiydi. Bizim Arıköy’de “Rızo” ailesi vardı ve iri yarıydılar. Bu adam da iri yarı olduğu için herhalde o ailedendir ve o beni tanıdı, ben onu tanımadım düşüncesiydi… Büyük komutan sesini çıkarmayıp yürümüştü…
Büyük komutan gittikten sonra bölük komutanı beni askerlerin önüne çıkarıp öyle bir dayak attı ki ömrüm boyunca unutamam. Beni yerden yere vurarak toz içerisinde bırakmıştı. Çoğu yerlerim morarmıştı. Tüm bunlar Türkçe bilmediğimden başıma geliyordu…”
Hacı Davut amcamız ömrünün sonuna kadarda birkaç kelime haricinde Türkçe öğrenememişti…