Bilgi mi Önemli? Tecrübe mi?
Yedi yaşındaki bir çocuğa sormuşlar: “Baban nasıl biridir?” Verdiği cevap; “Babam her şeyi biliyor.” Çocuk 15 yaşına ulaşmıştır. Çocuğa tekrar sormuşlar, baban nasıl biridir? Babam bazı şeyleri biliyor, demiş. Çocuk 25 yaşındadır, tekrar ona sormuşlar, baban nasıl biridir? Babam hiçbir şey bilmiyor, demiş. Çocuk 35 yaşındadır ve yine ona sormuşlar, baban nasıl biridir? Babam bazı şeyleri biliyor, demiş. Şahıs 50 yaşındadır ve aynı soru, baban nasıl biridir? Babam her şeyi biliyor, demiş. Yaş 60 ve tekrar ona sormuşlar, baban nasıl biridir? Ah babam sağ olsaydı da her konuda ona danışsaydım, demiş…
Aslında bu anekdotun bizlere anlattığı ana öğe, tecrübedir. Tecrübelerden geçen babayı sonradan anlamaktır. Heyecanların dorukta olduğu bir dönemde babanın yapmak istediklerini anlamsız gören hatta bazen sert bir muhalefetin bile sonradan ne kadar yanlış olduğunun farkına varmaktır.
Zira hayat, tecrübeler sonucu ulaşılan bilgidir. Bu bilgiyle sağlamca yola devam etmektir… Bu konuda John Locke’nin meşhur bir sözü olan; “Hiçbir insanın bilgisi, edindiği tecrübenin ötesine geçemez” ifadesi konumuza işaret etmektedir. Bu konuda tecrübelerden ders çıkarılmayla ilgili imam Gazali de şöyle der: Kim tecrübelerden ders alır ve tecrübeler kendini olgunlaştırırsa, ona akıllı; kim tecrübelerden bir şey anlamazsa, ona ahmak ve cahil denir.
Bu konuda bilgi ile tecrübe karşılaştırması yapanlar olmuştur. Oysa tecrübe ve bilgi birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılmaz erklerdir. Hatta çok okumuş ve bilgili olan şahıslar bile tecrübe sahibi olmadığı için yanlış yola düşmüştür. Bu konuda zamanın ilimlerini okumuş olan birçok şahıs deneyimli kişilerin tecrübelerine muhtaçtır. “Yaşayanlar bilir” ilkesiyle yola devam etmek çok daha yere sağlam basmaktır.
İnsan hayatı gibi deneyimi eskilere dayanan hareketlerdeki fertlerde de durum değişmemektedir. Hareket içerisinde eski olan ve birçok badirenin tecrübelerini atlatan kişilerin deneyimleri bir hazinedir. Hareket içerisinde yeni nesil çok okumuş olabilir, fenni ve dini ilimlerde çok önde de olabilir. Fakat tecrübe bunlarla elde edilecek bir şey değildir. Bunun içindir ki yeni nesil eski olan bireylerin tecrübelerinden istifade etmeyle bir yere varabilir.
Söz konusu tecrübeleri İslami cemaatler açısından da aynı şekilde değerlendiriyorum. 28 Şubat yıldönümünü geçirdiğimiz bu günlerde ve 90’lı yılların karanlık yüzünü anlama babında bu deneyimlerin bilinmesinden geçer. Bu konuda İslami hareketler içerisindeki yeni nesil, eski ağabeylerin tecrübelerinden ve birikimlerinden istifade etmelidirler. O dönemde yaşananların tekrar yaşanması her zaman ihtimal dâhilindedir. Böyle bir atmosfere giren yeni neslin geçmiş ağabeylerin tecrübelerine muhtaç olacaklardır. Bu ağabeylerin yaşadıklarını herkes iyi okumalı ve ondan ders çıkarmalıdır. Bu dersler tecrübelerle yoğrulmuş bilgilerdir.