İnsanlığın utancı: Küreselleşme çağında açlıktan ölüm
Bugün farklı bir konu yazmayı düşünüyordum, ancak dogruhaber`in her zaman hassasiyetle konu edindiği ‘aç ve sefil` insanların durumlarıyla ilgili geçtiği son bir haber, konuyu değiştirmeme sebebiyet verdi:
“Birleşmiş Milletler (BM), Somali ile birlikte Güney Sudan, Nijerya ve Yemen'de toplam 20 milyon insanın kıtlık yüzünden ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı ve bu durumun "emsalsiz" bir global krize neden olduğunu belirtti. Somali'de temel gıda malzemeleri ve içme suyuna erişimi olmayan binlerce kişi kilometrelerce yol yürüyerek ülkenin güneybatısındaki Baidoa kampına erişmeye çalışıyor. Meryem İbrahim, yedi çocuğu ve mahalleden iki komşusu ile birlikte kıtlığın vurduğu Somali'nin güneybatısındaki köylerini terk ettiler. Yorganlarını, tencerelerini ve kıyafetlerini yüklenip 20 kilometre yürüyerek köylerine en yakın kent olan Baidoa'ya ulaştılar. Somali'de 2011'deki kıtlıkta 250 bin kişi hayatını kaybetmişti. Birçoklarına göre, bugünkü durum 2011'dekinden de kötü.”
İletişim ve ulaşım araçlarının geldiği noktada küreselleşmenin, yani ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış verişinden doğan bir uluslararası bütünleşmenin zirve yaptığı bir dünyada hala körlük, hala hodbinlik, hala nemelazımcılık…
Kan emici vampirlerin, açlığa ve sefalete sürüklemek için var güçleriyle saldırdıklarını ve bombaladıklarını görünce, doğal olarak bu zalimlerin aç ve sefillere bir lokma ekmek veya bir yudum su sunmaları zaten beklenemez.
Birleşmiş Milletler (BM), geçtiğimiz Kasım ayında, Suriye'deki iç savaşın 5 yıllık maliyetini 259 milyar dolar olarak açıkladı. Bu tutarın Suriye'deki 5 yıllık Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) ve sermaye kaybını içerdiği ifade edildi.
Yine BM araştırmasına göre, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da 2011'den bu yana devam eden kaos ve istikrarsızlık sürecinin bölge ülkelerine maliyetinin 600 milyar dolar olduğu belirtildi. Bu tutarın bölge ülkelerinin 5 yıllık toplam GSYH'sinin yüzde 6'sına denk geldiği aktarıldı.
Türkiye içindeki kaos ve çatışmaların Türkiye ekonomisine maliyetinin 40 milyar dolar civarı olduğu söyleniyor.
Adeta bir köy mesabesine dönüşen dünyada insanlar açlıktan ölürken, müstekbirlerin, en ücra yerlerde kendilerine zarar verdiklerini iddia ettikleri insanlara hangi astronomik maliyetlerle operasyon ve saldırılar düzenledikleri de ayrı bir konu.
Mazlum coğrafyanın üzerine yağdırılan her bir bombanın mazlum halkın ekmeğinden-suyundan çalınan, sömürülen paralarla tedarik edildiği şüphe götürmez bir gerçek.
İngilizlerin, Fransızların, ABD`lilerin ve bilumum kan emici vampirlerin, halkları sömürerek elde ettikleri gücün neticesi mazlum coğrafyaya yine açlık ve sefalet olarak geri dönüyor.
Küreselleşen dünyada insanlar bir lokma yiyecek ve bir yudum su için kilometrelerce yol kat ediyor. El`an-bugün 20 milyondan fazla insanın açlıktan ölümle karşı karşıya olması insanlığın girdiği girdabı da gözler önüne sermesi açısından çok önemlidir.
Dünya müsriflerinin kozmetik ve gereksiz şatafata verdikleri paranın da elbet bir gün hesabı olacaktır. Bu konuda biz müminlerin o mazlum coğrafyaları düşünmemiz, dünya ve ahiret mutluluğumuz için çok isabetli olacaktır.
Bu zalimlerden bir beklentimiz olmadığına göre, peki biz ‘komşusu açken tok yatamayanlar` ne yapabiliriz?
Evvelen, deniz dahi olsa israftan, gereksiz harcamalardan kaçınmak; saniyen, açlıktan kıvranan insanlara sağlam kanallar üzerinden yardım elini uzatıp umut olmaya çalışmak; salisen, yardımcı olacak insan, kurum, yetkili sayısını arttırmak için çabalamak gibi “zahmetler”de bulunabiliriz. Zerrelerin bile hesaplandığı bir inancın mensupları olarak, küçük ve hakir göreceğimiz hiçbir iyilik faaliyetimiz yoktur/olmamalıdır.
Rahmet olunanlardan olmak için hayidar olalım…
Selam ve dua ile…