• DOLAR 34.176
  • EURO 37.112
  • ALTIN 2976.429
  • ...

Türkiye’nin mülteciler ile ilgili gündemi devam ediyor. Mülteci veya muhacir fark etmez, milyonlarca insan kendi ülkelerindeki yaşam şartlarından şikâyet ederek başka ülkelere göç ediyor.

Göç yolunda binlerce insan ne yazık ki can veriyor. Deniz, orman, dağ yolları mültecilerin acı hikayeleriyle doldu taştı.

Daha fazla para kazanmak için bu yollara tevessül edenleri ayrı tutuyorum, ancak ülkesindeki insan hakları ihlalleri yüzünden veya çıkarılan savaşlar nedeniyle veyahut da karnını doyuracak bir ekmek bulamadığından ölümü göze alarak koşuşan insanların yürek yakıcı dramlarının önüne geçmek için dünyanın çözüm üretmesi gerekiyor.

Sadece güvenlik veya polisiye önlemlerle acıların arttığını görmekteyiz. Acılı sonların artmasından başka bir işe yaramayan yöntemlerin kesinlikle terk edilmesi gerekmektedir.

Mültecinin çalışma izni yoksunluğunu veya daha farklı hal edilebilecek sebepleri sorun addederek bırakın onların ülkeden deport edilmeleri, farklı şehirlere sürgünleri bile zaten olmayan imkanlar nedeniyle hayatı onlar için daha bir içinden çıkılmaz hale getirebiliyor.

Aile-çocuklar bir şehirde, evin reisi veya başka bireyleri farklı şehirlerde… Bu yöntem zaten önceden parçalanmışlık imtihanıyla karşı karşıya kalan ailelerin hayat şartlarını çok zorlaştırıyor.

Elbette ki bir mülteci, göçmen, muhacir, her neyse bir politikamız olsun olmalı; ancak bu, ülkelerindeki yaşanmaz hayat şartlarından kaçarak bize iltica edenlerin bu sıkıntılarını arttıracak şekilde bir yöntemle olmasın.

Emperyal güçlerin işgal ve müdahaleleri sonucu asırlardır istikrara kavuşamayan ülkelerdeki mazlum ve mağdur insanların derdine derman olmak, medeni her insanın onlara çok göremeyeceği bir erdemlilik olsa gerek.

Batının bombaları, silahları ve onların yerli işbirlikçilerinin etkisiyle ülkeleri harap olmuş, bütün zenginlikleri ellerinden alınmış, tabir yerindeyse başkalarına el avuç açacak duruma düşmüş mazlum halkın bu sersemlik hali içerisinde kurtuluşu yine Batı’daki baraka ve kamplarda aramaları bugünün imkân sahibi bütün İslam ülkelerine ayıp olarak yeter herhalde.

Yabancılar ile ilgili bütün meselenin ihtiyaç sahibi insanlar üzerinden değerlendiriliyor olması da çok yanlış; çünkü buraya sadece yardıma muhtaç insanlar gelmiyor; gelenlerin içerisinde devasa yatırımlarla ülkenin ekonomisine katkı sunanların sayısı da az değil.

Yanlış politikalar, onların da ülkeden kaçışının yolunu açacaktır. Irkçılık ve ‘yabancı düşmanlığı’ daha doğrusu Müslüman Araplara karşı kin ve nefretin boyutu birçok ülkenin gazete manşetlerine, ana haber bültenlerine konu oldu.

Toplu taşımadan zorla indirilen çocuk ve kadınlar için insanlıktan yoksun birkaç kendini bilmezin bir de ‘oh oh’ hırıltılarını yansıtan görüntüleri bütün Arap dünyasının basın organlarında yer buldu. Bunların olumsuz etkilerini minimize etme adına doğru bir mülteci-muhacir politikamız olmalı. Bunu yapan ve bunun olması için aylardır fitne fesat yayan iğretilerden hesap sorulmalıdır

İhtiyaç sahibi mağdurların alın terleriyle bütün alanlarda gösterdikleri performansı insaf sahibi her sanayici, iş insanı ve esnafımız inkâr etmez herhalde. Onlara karşı sergilenen düşmanca tavır iki dünyada da kaybettirecektir.

Suç işleyen her kim olursa olsun kesinlikle hak ettiği cezayı bulmalıdır; yabancı olsun, olmasın fark etmez. Ama yabancıdır diye her cami çıkışında bir sürü usandırıcı muameleyle yaklaşım göstermek kovmanın, rahat bırakmamanın ayrı bir yöntemidir.

İçişleri Bakanlığı bünyesinde, Emniyet birimleri üzerinden önce İstanbul’da uygulanan ve şimdi de

1 Ekim'de Bursa, Adana, İzmir ve Ankara'da, 1 Kasım'da 153 araçla 30 büyükşehirde, 1 Aralık'ta da tüm Türkiye'de ‘Mobil Göç Noktası’ uygulaması başlayacak.

‘Düzensiz Göçle Mücadele’ uygulamasının, mağduriyetlerin sayısını artırmamasını ve cami-hastane önlerinde bu sürecin yabancı ve aslında Arap, Afgan avına dönüşmemesini temenni ederiz.

Aslında burada asıl çözüm şu olmalı: Gönderecekseniz, burada adeta suç işleme makinasına dönüşmüş, işleri güçleri fitne-fesat çıkarmak olan, ülkenin huzurunu bozmayı görev addeden, orman yabanileri gibi metropollerde insanların yollarını keserek eşkıyalık yapan, hemcinslerine insan muamelesi yapmayan, dil farklılığı ve ten rengi üzerinden ayrıştıran, bölen yaratıkları gönderin. Doğrusunu yapmış olursunuz.

Aksi takdirde bunların fitneleri bitmez. Dün Kürtler, bugün Araplar, yarın başka farklılıklar üzerinden hep sokağı karıştırmanın hinliği içerisinde olurlar.

Bir hususu daha unutmayın; mazlumun duasını veya bedduasını!

Vesselam!