• DOLAR 32.34
  • EURO 34.879
  • ALTIN 2393.529
  • ...

Mülakat, liyakat, ehliyet ve güvenlik soruşturmaları… Günümüz Türkiye’sinde idare, yönetim, memurluk, işe alımlar vb. denince akla gelen sözcükler bunlar.

Adilane yapıldığı takdirde mülakat iyi bir sistem olsa da liyakat ve ehliyeti ortadan kaldırdığı ve torpile sebebiyet verdiği düşünüldüğü için artık çokça zem edilen bir sözcük oldu. Bunun üzerine getirilen güvenlik soruşturmaları da vatandaşın adeta kâbusu oldu.

Kamu Personeli Seçme Sınavında yüz üzerinden 90 veya daha üstünde puan alanların mülakatla elendikleri haberleri, çalışan/memur/amir seçiminde başarı elde edenlerin hayal kırıklığına uğramalarına sebebiyet verdi.

Arzulanan ve olması gerektiğine inanılan liyakat ve ehliyet kriterleri ise her seferinde mülakat sistemi üzerinden işletilen torpille akamete uğratıldı. En azından bu iddiaların ayyuka çıktığı herkesin malumudur.

Memurluktaki bütün farklı görevler için şart koşulan sınav sorularının ayniliği yanında genelde arzu edilen görevle ilgili alan sorularının ayrıca olması, kişilerin seçilecekleri görevlerle alakalı ne kadar bilgi sahibi olduklarının ölçülmesi adına güzel bir şeydir.  

1998'de şekil verilmeye çalışılan, 1999'da ise Devlet Memurluğu Sınavı (DMS) ismiyle ilk defa devreye sokulan ve merkezi bir sınav olarak devam eden KPSS, dönemin hükümetinin "personel reformu"nun bir neticesiydi.

Öğretmen atamaları için mülakat sistemi ise 2016'da devreye sokuldu. KPSS artı mülakat artı güvenlik soruşturmaları şikâyet edilen adalet sistemindeki eksikliklerin adeta tuzu biberi oldu.

Mahkeme kararları olmadan insanlar belki de hak ettikleri görevlere -mülakatı geçememe gerekçesiyle- atanamıyor. Onu da geçenler bu sefer güvenlik soruşturmaları adıyla mahkemelerce karara dönüşmemiş, emniyetteki kimi güvenlik çalışanlarının kanaatiyle insanlar adeta ölüm cezasına çarptırılmışçasına ömür boyu işten, güçten men edilebiliyorlar.

Mülakat eğer hakkıyla uygulansa birçok görev için olması gereken bir yöntemdir. Ancak burada esas alınan ölçülerdeki dengesizlik, terazinin bozukluğu gibi mağdur etmekten başka bir işe yaramıyor.

İmam Hatip okullarına ateist öğretmen, Kur’an-ı Kerim veya din derslerine ideolojisi veya giyim kuşamıyla aykırı öğretmenleri atamak hangi aklın veya mülakatın sonucudur diye sormadan edemiyor insan.

Müftülükler veya cami dernekleri üzerinden Kur’an Kurslarına alınan bir çalışanın veya hizmetlinin bir Müslüman kadının giyimine tamamen aykırı tarzdaki kişilerden seçilmesi, nasıl bir aklın veya hassasiyetin neticesidir acaba?! Onu o göreve getirip tahsis etmek hangi mülakatın veya aklın rol model seçiminde gösterdiği hassasiyetin göstergesidir acaba?! Gerçekten sormak gerekmez mi?!

Burada demem o ki; mülakat eğer bu tip durumların önüne geçmek içinse, maalesef onun da önüne geçtiği pek söylenemez!

Hele güvenlik soruşturmaları marifetiyle vatandaşın herhangi bir sivil toplum kuruluşu çalışmalarına katılması dahi suç sayılıp memuriyetten men gerekçesi olarak gösterilmesi artık günümüz Türkiye’sinde geride kalmalı ve ilkel bir yöntem olarak görülmelidir. 

 Şahzade Demir Bey’in iki gün önce Meclis Genel Kurulunda yaptığı açıklama bu açıdan kayda değerdi.

Mülakat ve güvenlik soruşturmalarına değinen Demir; "Mülakat ve güvenlik soruşturması insanları mağdur etmeye devam ediyor. Artık, Türkiye'de liyakat ve ehliyet esas alınmalıdır. Hassas kurumlar istisna olmak üzere güvenlik soruşturmaları istismara mahal bırakmayacak şekilde şeffaf ve denetlenebilir kriterlere bağlanmalıdır. Türkiye'de artık daha fazla insanlar mağdur edilmemeli, liyakat ve ehliyet ön plana çıkarılmalıdır. Bu, seçim sürecinde aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın da vaadidir" açıklamasında bulundu.

Görevlere alımlarda liyakat ve ehliyet öncelenmelidir. Mülakatın yapılacağı yerlerde de kesinlikle kişinin getirileceği görevle alakalı ehliyetinin ve uyumluluğunun olup olmadığı hususu esas alınmalıdır.

Mahkeme kararları olmadan, güvenlik soruşturmaları marifetiyle vatandaşın mağduriyetlerinin önüne geçilmelidir. Birileri farklı konularda mahkemeler tarafından farklı cezalara da çarptırılmış olabilir, ancak bu, onun hem kendisi hem de bakmakla yükümlü olduğu ailesini geçindirecek işler, memuriyetler alma konusunda ebeden daimen engel gerekçesi sayılmamalıdır.

Adalet ölçüdür, ölçüsüzlük zulümdür.

Vesselam.