‘Biz başkayız’ vebası!
Ulus devlet anlayışı ve ırk ayrımcılığı dünyanın başına bela olmaya devam ediyor. Özellikle halkı Müslüman ülkeleri bu ayrımcılıklar üzerinden vurdukça vurdular, parçaladıkça parçaladılar. Bu canavarlık ne yazık ki hız kesmeden ilerliyor.
Aynı babanın, aynı ananın evlatları, kimin koyduğu ‘belli olan’ hudutlar ve ayrıştırıcı sınıf tanımlamaları üzerinden birbirlerini vurup kırmaya, ötekileştirmeye maalesef devam ediyorlar. Herkes ‘biz başkayız’ diyor ve kendi dışındakileri ötekileştiriyor.
Bu sınırları biz koymadık ama bu sınırlar üzerinden akrabalar birbirine düşmanmış gibi asırlardır muamele gördü, görüyor.
Özellikle halkı Müslüman ülkelere bakın, aynı dine mensup oldukları, aynı dili konuştukları halde onlarca farklı ülkelere bölündüler ve her biri “çıkar” putu üzerinden yek diğerine düşman gözüyle bakıyor. Herkes ‘biz başkayız’ diyor.
Her biri var-yok bütün imkanların kendisinde olmasını ve bununla karşı tarafa, yani karşıdaki kardeşine hükmetmeye çalışıyor. Her biri ‘ben başkayım’ diyor.
Bu oyunlara gelmeyen neredeyse bir tane ülke yok maalesef. Hepsinin diğeriyle mutlaka sorunu var. Bu sorunları o derece büyüttüler ki ‘kardeş ülke’nin elde ettiği devasa zaferler bile onların besledikleri kinin ateşini soğutamıyor.
Örneğin Afganistan’ın sömürge güçlere ve onların başındaki ABD’ye karşı zaferi dahi onları sevindirmişe benzemiyor. Bakıyorsunuz bu ülkelerin neredeyse bütünü onu tanımada, ona destek olmada ayak diretiyor. Herkes ‘biz başkayız, önce biz yapamayız’ diyor ve her biri müspet adımı atmada diğerini bekliyor.
Savaş ve gözyaşının uzun yıllar hiç dinmediği bu İslam diyarında bugün sükunetin hâkim olması bütün Müslümanların sevincinin kaynağı olmalıydı. Hatta bu barış ortamının devamını sağlayacak bütün imkanlar seferber edilmeliydi; ama maalesef hala geçmişin üzerinden çelme takan takana!
İşte farklı İslam ülkelerinin birbirlerine karşı bu yanlış politikaları içteki ayrılıkçıların da iştahını kabartıyor.
Ülkelerin tavandaki didişmesini ülke içi tabana yaymaya çalışarak aynı mahalleyi, aynı caddeyi, aynı sokağı paylaşan insanları, geldikleri ülkelerin farklılığı üzerine birbirlerine kırdırtmaya çalışıyorlar.
Bugün Türkiye’de etnik gruplar üzerinden kin ve nefret tohumlarını ekenler ve bunun üzerinden nemalananlar bir yönüyle işte bu Müslüman idarecilerin yanlış siyasetlerinden de nemalanıyorlar.
Onların, ‘Afganlılar, İranlılar, Suriyeliler gitsin; Ukraynalılar gelsin’ şeklindeki tutumları bir şekilde siyasetin o ülkelere takındığı tavrın veya yaklaşımının da yansımasıdır.
İşte bugün bu tuzu kuruların güvenlik sorunu oldukları aşikardır. Bu kadar mazlum ve mağdurun bedduasını almak yerine dualarını almak pekâlâ mümkündür. O da, şeytanın görevini üstlenen bu güruhun, ‘hakkettikleri yer’e veya geldikleri yere geri gönderilmeleriyle mümkün olacaktır. Bulgaristan, Yunanistan, Selanik veya her neresiyse onların geldikleri yer, önce onları göndermek bir çözüm olabilir mesela.
O da yapılmayacaksa şayet, o zaman bari halkın huzur ve selameti ile onların da ıslahı için ‘ıslah evleri’ farklı bir çözüm yolu olarak düşünülebilir.
Gerçekten siyasette esamesi okunmayanların kin ve nefret üzerinden gündemi işgal etmeleri büyük bir sorundur ve bu görülmelidir.
‘Biz başkayız’ diyerek diğer ülkelerden fakr ve zaruret içerisinde gelen insanlara kin ve nefretle bakmak şeytanlıktır; çünkü Şeytan da ‘ben başkayım’ demişti.
Şu an çağın vebasının; ‘biz başkayız’ vurgusu olduğunu ifade etsek, abartmış olmayız.
Oysaki, zemin-zaman fark etmez ‘başka olan’lar, yüce değerleri deruhte eden(ler)dir, başkası değil! Vesselam…