Masa, memlekette mesele bırakmadı!
Efendim, günlerdir ülkenin televizyonları gazeteleri bir ‘masa’yı konuşuyor. ‘Masa’ çağrısını yapan da, masayla ilgili muhatap olan da tartışmalardan memnun görünüyor.
Çağrıyı yapan parti, önerisi gündem oldu diye memnun, çağrı yapılan iktidar da bu masa tartışması neredeyse bütün memleket meselelerini yuttu diye, gündemin tek konusu olarak ‘masa’ konuşuldu/konuşuluyor diye memnun.
Ama burada asıl memleket meselelerinin muhatabı, sorunların hamili, hep kasa-masanın dışındaki halk ise yine mahzun yine dertli ve yine kederli.
Çünkü bir kaç gün önce bir parti başkanının ortaya attığı ‘Memleket Masası Kuralım’ çağrısıyla ilgili tartışmalar, az da olsa konuşulan işsizliği, ekonomik buhranı, adaletsiz infaz yasasını, ailenin canına okuyan İstanbul Sözleşmesini, çiftçilik ve hayvancılık sorunlarını gündemin dışına itmiş durumda. Hatta şimdilik ana muhalefeti köşeye sıkıştıran ‘darbe’ tartışmalarının da önüne geçti şu masa meselesi.
Tartışmayı başlatan parti ve ana muhalefet, masanın kurulmasında ‘ısrarcı’yken iktidar partisi ‘Masayı kimlerle kurmak istediğiniz belli!’ diyerek karşı çıkıyor ve böylece konu bu köşenin gündemini bile işgal edebiliyor.
Bugün dünyada alınan bütün kararlar masalar etrafında alınıyor, maşaların aldıkları kararlar dahil. Mısır’da, Suriye’de, Irak’ta ve daha başka dünyanın dört bir tarafında yaşanan bunca acının kararları bir yerlerde kurulan masalarda alındı, alınıyor.
‘Kurulan her masa iyidir ve hayırlıdır’dan ziyade, kurulan her masanın etrafında toplanan/toplanacak kişilerin/anlayışın niyet, gaye ve amacı önemlidir.
Milli Birlik ve Kardeşlik ile Demokratik Açılım’ın devamı niteliğindeki Çözüm Süreci veya Barış Süreci adıyla hafızalarda kazılan seyrin de bir masa etrafında kotarıldığı biliniyor. Oslo’da başlayan ve daha sonra Dolmabahçe’de son bulan müzakereler de masalar etrafında oluyordu.
Tarafların masadan umduğu husus barış ve huzurun sağlanması olmayınca veya taraflardan birinin amacı bu, ama diğerinin de gafleti söz konusu olunca herkes zarar gördü/görüyor. O masalar, 6-8 Ekim olayları gibi cinayetlerin yaşanmasına sebep oldu. Çukur olayları ve şehirlerin harap süreçlerini doğurdu, kurulan o masalar.
Bunları söylerken ‘Memleket Masası’na karşıymışım gibi bir anlam çıkarılmamalı; masa daha kurulmadan memleketi ıskaladığını ifade etmekle beraber bu masa kurulacaksa şayet, sağlam ve tüm ayakları yere basan ve gerçekten sorunların hallinden yana herkesi temsilen kurulan bir masa olmalıdır, diye belirtiyorum.
Memleket Masa’sı kurulacaksa, masada memleket meseleleri konuşulmalı; siyasi çıkarın öncelendiği, heva/hevesin iştahlandığı bir masanın memlekete hayrı olmayacaktır.
Yoksa memleketin kahvehanelerinde masadan fazlası yok. Şehirlerin işsizliği, insanlarının boşluğu kahvehanelerin doluluğuyla ölçülür. Kahvehanelerin masalarının dolu olduğu yerde, işsizlik ve boşluk boldur demektir.
Hülasa olarak, başlıkta da ifade ettiğim gibi, masa memlekette mesele bırakmamalı, ama bu, sorunları çözerek, konuşulacak mesele bırakmamalı, şeklinde olmalıdır; yoksa masa, meselelerin konuşulmasının önüne geçerek memlekette mesele bırakmamışsa, bu sorundur demektir.
Bizim de buradan çağrımız; masada veya minderde artık lütfen memleket meselelerini konuşalım. Suni gündemler artık zihinleri çok yordu; gereksiz ve zoraki yükler olmadık kadar halkın belini büktü; serap görüntüleri neredeyse bir daha yeşermeyecek kadar muhtaçların umudunu söndürdü.
Özetle demem o ki; masa kurulacaksa adamakıllı bir masa kurulsun ve o masaya da ‘sağlam, aklı başında adamlar’ otursun! O zaman memleket adına umutlanabiliriz.
Selam ve dua ile.