ANLADIM Kİ; EY İNSAN (2)
Ey insan!
Anladım ki seni gözümde büyütmüş olmam senin şanından, heybetinden değil de bana attığın yalanlara hikmet libası giydirip beni kandırmana izin vermemmiş…
Anladım ki kendini büyük ve farklı göstermek için attığın yalanlar ve benim sana inanarak kendimi küçük görmemi sağlamanmış…
“Neden beni yaratan varken; benim gibi yaratılanı dinledim?” diye kızıyorum kendime.
Ey insan!
Geç de olsa anladım ki ‘’Sen cebini doldurmak için; duygularımı sömürmek yoluyla beni kendine bağlamışsın’’
Yıllarca beni dış dünyadan soyutladın. Tüm benliğimi kendine bağladın. Bende ‘’akıl’’ yokmuş gibi davrandın; çünkü bilinçaltıma ‘’vazgeçilmez olduğun’’ yalanını aşılamıştın. Belki de bu sebeple senin her iyi dediğine iyi; kötü dediğine kötü dedim. Sevdiğini sevdim; nefret ettiğinden nefret ettim. Sorgulamadım.
Sonra gördüm ki ne iyi dediğin iyi, ne de kötü dediğin kötüydü. Kendi hallerinde yaşayan yaşamak isteyen insanlardı. Birine çok iyi dedin yanında tuttun. Diğerine hain, fitneci dedin kendinden uzaklaştırıp kötü gösterdin.
Sonra anladım ki senin gözünde iyi olmanın dolayısıyla sana yakın olmanın ölçüsü varlıklı ya da unvan sahibi olmakmış.
Kötü olmak mı? Sana, nefsine, egona, çıkarına ters düşmekmiş.
Oysa düne kadar kardeşim deyip bağrına bastın. Neydi senin kardeşlik anlayışın.
Hani inanç bağı kan bağından öndeydi?
Aynı anne babadan kardeşinin her yanlışını her hatasını örtbas ettin herkesten gizledin.
Bırak sana bir faydası zararı dokunduğu halde onu fitneci diye ilan etmedin…
Şimdi düşünüyorum da bu dünyada sen birine iyi dediğin için kimse iyi olmazmış; diğerine kötü dediğin için de kimse de kötü olmaz, çünkü sen nefis taşıdığın için Hakk’ın ölçüsü olamazsın.
Ey insan!
Allah vardır ve ilelebet var olacaktır. Bunu biliyorum.
Bana neden yıllarca Allah’ın varlığını ispata kalkıştın.
Anladım ki yıllarca tekrarlaman, Allah’ı seninle tanıdığıma inandırıp senin ne kadar büyük ne kadar bilgili olduğuna kanaat getirmem içinmiş.
Ne olurdu sanki boş işlere ayırdığım zamanı Allah’ı aramaya ayırsaydım ve aslında senin benden hiçbir farkı olmayan biri olduğunun idrakine varsaydım.
Ey insan!
Biliyor musun Nietzsche’nin dediği gibi: “Bana yalan atmış olman değil; artık sana inanmıyor olmam sarsıyor beni”
Ve biliyor musun sana bağlılığım devam etsin diye artık beni aldatmana ve peşinden ayrılırsam Allah’ı kaybedeceğime dair beni ikna etmene de izin vermeyeceğim; çünkü sensiz de Allah’ı bulabilirim ben…
1400 yıldır açık olan ve kıyamete kadar da açık kalacak olan “vahiy” kapısına sığınacağım. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz Muhammed (s.a.v)’in dizinin dibine oturacağım.
Yaşadığın müddetçe insanları kandırabilirsin; ama haşa Allah’ı asla kandıramazsın. Bir gün nasıl olsa öleceksin, sana tavsiyem, şu ilahi buyruğu dinle…
Bak yüce yaratıcı: “Her insanın amel defterini boynuna doladık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız” diye buyuruyor ve hemen ardından, “Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” diyerek de içinde bulunduğun gafletten uyanman için seni uyarıyordu…
Ey insan!
Geç de olsa anladım sen dikkatimi soyut olana ( şeytana) çekerek, somut olanı (kendini yani yardımcısını) görmezden gelmemi sağladın. Öyle ya her duyguma karşılık gelen metayı bulup sen gösterdin bana…
Sonra anladım ki sana teslim olan iradem değil; irademi etkisi altına alan cehaletimmiş.
Şimdi daha iyi anlıyorum beni yaratanın neden her şeyden önce bana “oku” dediğini…
Ey Rabbim!
Senin ilk emrini dinlemediğim için bütün bunlar başıma geldi bunu da biliyorum.
Ve okumadığım için senden af diliyorum.