• DOLAR 34.312
  • EURO 37.22
  • ALTIN 3018.549
  • ...

Bir insan hakkında hüküm verirken çok mu duygusal davranıyoruz?

Hükmü veren sevgimiz veya nefretimiz mi?

Yoksa aklımız mı?

Belki de bizdendir, bizden değildir veya bizden ayrılmıştır gibi kalıp düşüncelerdir hükmü veren.

Ya da sadece çoğunluğa uymak; dolayısıyla sosyal etkidir aslında hükme tesir eden.

Diğer bir deyişle hak ve hakikat midir? Yoksa zaten kestiğimiz hükme bir delil midir aradığımız…

İşte bu ve daha fazlasının cevabını bulabileceğiniz 1957 yapımı bir başyapıt…

“12 Kızgın Adam”

 IMDB’den 8,9 puan alarak tüm zamanların en iyi 5. filmi olarak gösterilmiştir.

Tek bir odada çekilmesi düşük bütçesi ve metaforlarıyla hayli ilgi çekici bir film.

Ancak bütün bunların yanında filmi özel kılan vermek istediği mesajdır.

Her ne kadar 1957 ABD adalet sistemine eleştirel bir bakış gibi görünüyorsa da filmin sadece böyle algılanmaması günlük hayatımızda kendi bireysel mahkememizde (vicdan) yargıladığımız ve hakkında hüküm verirken esas belirleyici etkenin ne olduğu sorusuna cevap bulmamızı gerektiren bir film.

Hükmü veren kulaklarımız mı?

Ön yargılarımız mı?

Yoksa gerçekten Adalet mi arıyoruz?

Film gecekondu mahallesinde babasını öldürdüğü iddia edilen 18 yaşındaki bir gencin suçlu olup olmadığına dair 12 kişilik bir jürinin oy birliğiyle karar vermesini konu alıyor.

Her bir jüri üyesinin farklı bir kişiliğe sahip olduğu ve bu kişiliğe uygun davranış ve düşünce geliştirdiğini net olarak görebiliyoruz.

Yapılan ilk oylamada birkaç jürinin tereddütsüz elini kaldırdığı birkaç tanesinin tereddüt ettiğini fark ediyoruz. Bir insanın hayatını hiçe sayma pahasına bile çoğunluğa uymak olarak açıklayabiliriz.

İlerleyen dakikalarda yaşanan diyaloglarla bütün bunların nedenlerini net olarak anlayabiliyoruz.

Örneğin:

Birinin akşam oynanacak olan maça yetişmesi lazımdır. Bu sebeple çocuğun suçlu olup olmadığı değil; maça yetişmesi önemli olan… bencil bir kişilik…

Bir diğerinin gecekondu mahallerinde yaşayan insanlar hakkında “bu insanlar yalancı doğarlar, doğuştan böyledirler, tehlikeli ve kötüdürler” gibi ön yargıları…

Oğluyla yaşadığı olayda oğlunu suçladığı ve davayı aralarındaki olaya benzettiği için çocuğun suçlu olduğunu düşünen diğer bir jüri…

Diğer bütün jüri üyelerinin de buna benzer söz konusu olaya dair kendi gözlemi veya elinde herhangi bir delili olmamasına rağmen kimi benciliğinden kimi genel yargılarından kimi ise kulaktan dolma bilgileriyle ve nihayetiyle yarısı da çoğunluğa uymak suretiyle kalıplaşmış toplumsal ilişkilere güzel bir örneklik teşkil ediyorlardı. Üstelik bir insanın hayatı söz konusuyken…

Sadece 8 no’lu jüri üyesinin: “Çocuğun suçlu mu, suçsuz mu olduğunu bilmiyorum sadece konuşmak istiyorum” demesi tek tarafsız ve gerçeğin dolayısıyla “Adaletin” peşinde olan ve olması gereken bir tavır sergileyen; önceden olay mahalline gidip olay hakkında araştırmalar yapan akıllı merhametli bir insan…

Belki de her bir jüri üyesinin toplumun bir yönünü temsil ettiğini düşünebiliriz. Bu düşünceden hareketle çoğunluğa uyup hiç araştırma yapmadan belki kişisel hislerini de devreye koyarak ve öyle olmasını arzu ederek “Ben size demiştim” cümlesini kurmak vb. nedenleri sıralayabileceğimiz bütün insan topluluklarının aslında aynı safta olduğunu…

Diğer taraftan çoğunluğa uymak, yani anlatılanlara inanmak yerine “Adil olmayı”, olayı araştırmadan hüküm vermeyen, hak, hakikat’in adamı olmayı seçen ve adaletle hüküm verenlerin de aynı safta olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

En dikkat çekici kısım ise 2. zümre olarak belirttiğimiz “Adil olanlar”ın azınlıkta olduğu; ancak akıllıca davranış veya görüşlerinde yeteri kadar ikna edici ve tutarlı oldukları takdirde çoğunluğu etkileyebileceğine dair güzel bir örnek…

Bir insan ile ilgili, yeteri kesinlikte elinizde bir delil olmadan sırf çoğunluk tarafından kötü veya iyi olduğu yönünde çıkan haberler ve bizim sorgulamadan kabul etmemiz toplumsal ön yargının düşüncelerimiz üzerindeki etkisinden başka bir şey değildir.

Oysa Allah c.c. böylesi durumlarda hak ve hakikatin peşinde olmamız için bize “AKIL” denilen bir nimet vermiş, çoğunluğun söylediği her şeyi tasdik etmeden önce araştıralım ki kimseye haksızlık etmeyelim.

Nitekim yüce yaratıcı Enam Suresi 116. Ayette şöyle buyuruyor: “Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.”