Bir Film Bize Ne Anlatabilir…
Sinemayla ilgilenen yönetmen, yapımcı veya oyuncu olmak isteyen genç yeteneklere ilham olması dileğiyle…
Bir film bize ne anlatabilir?
Sadece zaman geçirmek için bir araç mı?
Belki de sadece birilerinin para kazandığı bir sektör…
Ancak bazı filmler vardır ki insanı anlam arayışına sürükleyebilir.
Truman Show gibi…
Nitekim 1998 yılında gösterime girdiğinde seyahat etme oranlarında önceki yıla oranla %12’lik bir artış yaşanmış.
Belli ki filmin etkisinde kalan insanlar bir simülasyon evreninde yaşayıp yaşamadıklarını test etmek istemiş.
İnsanlar aslında kendi olmak istediği kişi miydi?
Yoksa başkasını mı kendinde yaşatıyordu?
Doğduğu gün bir yapım şirketi tarafından kendi hazırladıkları show için evlatlık alınan, 30 yıla yakın yapım şirketinin kendisi için hazırladığı bir simülasyon evreninde, yine kendisi için hazırlanan sahte bir hayat yaşayan Truman Burbank isimli bir insanın hayatını konu alıyor.
Kitle iletişim araçlarının insan hayatı ve davranışları üzerindeki etkisini çok net bir şekilde izleyiciye aktarması yönüyle de oldukça önemli bir film.
Öyle ki Truman’ın 30 yıllık show hayatı boyunca bütün öğrendikleri medyanın kendisine sunduğu yapay bilgilerdir.
Ne zaman içinde bulunduğu hayatı sorgulamaya kalksa ve adadan ayrılmak istese kitle iletişim araçları aracılığıyla Truman’ın yaşadığı ‘Seahaven’ adasının dünyanın en güzel yeri olduğu yönünde haberler çıkar ve bu duyguları törpülenmeye çalışılırdı. Diğer taraftan en yakın arkadaşı da yanına gelir: ‘’Bu dünyada söyleyeceğim en son şey sana yalan söylemek olur.’’ diyerek medyayla birlikte onu bu evrende tutmaya çalışır.
Truman Show’un yapımcısı Christof bir röportajda bu durumu şöyle açıklıyordu: “Dünyanın gerçekliğini, bize sunulan haliyle kabul ederiz. İşte bu kadar basit. Gerçek dünya, gerçek kötü olan orası. Gerçekliği keşfetmeye kesin kararlı olsaydı onu engellememiz mümkün olmazdı. Truman hücresini tercih ediyor.” diyerek de aslında insanları nasıl kontrol altına almaya çalıştıkları ve kendilerine sundukları yapay dünyaya nasıl hapsettikleri konusunda önemli ipuçları veriyordu.
Ayrıca önemli olan diğer bir husus Truman Show’un 30 yıl boyunca hiç reklam arası vermeden kesintisiz olarak yayınlanıyor olmasıdır. Şöyle bir soru akla geliyor. Neticede devasa bir film seti kurulmuş, binlerce oyuncu bu Show da rol alıyor ve yaklaşık 5 bin kamera Truman’ı izliyordu. Giderler nasıl karşılanıyor?
Dâhiyane bir çözüm bulunmuş. Ürün yerleştirme...
Şöyle bir örnek verecek olursak; Truman, eşine “Neden benden çocuk yapmak istiyorsun bana dayanamıyorsun bile” diye sorarken;
Eşi Merly eline aldığı Mococoa marka kakao kutusunu Truman’ın arkasında bulunan kameraya göstererek sanki Truman’a söylüyormuş gibi; “İstersen sana bu Mococoa kakaosundan hazırlayayım, Nikaragua dağının eteklerinden gelen hepsi doğal kakao çekirdeklerinden yapılmış ve yapay tatlandırıcı yok.”
Bunun gibi onlarca örnek…
Christof bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Programdaki her şey satılık; oyuncuların giysileri, yiyecek ürünleri, yaşadıkları evler kısacası her şey…” izleyenler için hazırlanmış bir “Truman Kataloğu”…
Asıl ilginç olan Truman Show’u izleyenlerin 30 yıl boyunca Truman’la aynı kaderi yaşadıklarını fark edememiş olmaları.
Öyle ya yapımcı 30 yıl boyunca onları bir programa hapsetmiş; yemeleri, içmeleri, gezmeleri ve bütün bunlarla beraber nasıl düşünmeleri gerektiğine kadar müdahale etmiş ancak izleyici bunu fark edememişti.
Çünkü kendilerine yapay bir dünya gösterilenlerin kendi dünyalarını gerçek sanmalarından daha doğal bir durum olamaz.
Düşünmemize mani olamayanların, neyi nasıl düşünmemiz gerektiğini ve yapay gündemlerle bizi nasıl bizden aldıklarını itiraf etmek lazım.
Bu sebeple genç yeteneklerin bir an önce bu alana el atmaları ve insanları bulundukları simülasyon evreninden kurtarıp gerçek hayata dönmelerine yardımcı olmaları dileğiyle…