Taklit psikolojisi…
Her şey 1 yaşında, çocuğun kendi kişiliğini oluşturma, gelecekte birey olma yolunda anne babasını taklit etmesiyle başlar.
Anne baba gerek bilinçli bir şekilde gerekse bilinçsizce çocuğun gelişimine katkı sağladığını ya fark eder ya da fark edemez.
Ancak çocuk, doğası gereği farkındadır akıp giden zamanın. Birey olma yolunda çıktığı bu yolculuğun 11-12 yaşında biteceğini bilmeden ısrarla anne babasını taklit etmeyi sürdürür.
Nitekim 11-12 yaşına gelince artık kimlik ve kişilik arayışı son bulmalı ve topluma karışıp hüviyetini kazanmalıdır.
Kim bilir belki de kimlik ve kişilik gelişimi için anne babasını örnek alması öğretilmiştir çocuğa…
Peki ya anne baba bu durumun ne kadar farkında?
Anne ve baba tüm güçleriyle çocuklarının iyi bir okulda okuması, ders notlarının iyi olması ve gelecekte iyi para kazanacağı bir meslek sahibi olması için çabalayıp durur.
Ebeveynlerin odak noktası sadece bu mu olmalı peki?
Öyle ya çocuğun sergilemek istediği yetenekler görmezden geliniyor hatta derslerine mani olacağı düşüncesiyle sergilemek istediği yeteneği köreltiliyor çoğu zaman
Çocuk akranlarıyla kıyaslanıyor, çocuğun kendini değersiz ve yetersiz hissetmesi sağlanıyor
Öyle ki okul günlerinde derslerini anlayamayacağı gerekçesiyle oruç tutmasına bile izin verilmiyor.
Ancak bir şey unutuluyor, çocuk bu dünyaya sadece iyi maaş alacağı bir işe girmek için gelmemiştir.
Her şeyden önce çocuk insan olma gelişimini tamamlamalı, örf adet ve geleneklerini özümsemeli, kültürel değerlerinin farkına varmalı ve hayatını bunlarla harmanlayıp inancı doğrultusunda yaşamalıdır.
Bütün bunları da ilk aşamada ebeveynlerinden, onların sözlü ve fiili davranışlarından öğrenir.
Esasen bilge Kral Aliya’nın da dediği gibi: “İyi insan olmadan iyi bir Müslüman olunamaz.”
Verimli geçirilmesi gereken bir ‘kişilik gelişimi çağı’ başarısızlıkla neticelenirse; çocuk kendinden, kültürel değerlerinden ve en önemlisi de inancından uzaklaşır. Bir ‘toplum adamı kişiliği’ geliştiremeyen çocuk yavaş yavaş dış dünyanın acımasız kollarında bulur kendini…
Ruhsal gelişimini tamamlayamamış, manevi boşluğu dolduramamış her çocuğun geriye yapacağı bir tek şey kalır.
Taklit…
Çocukluk evresinde yapılan taklit çocuğun gelişimiyle ilgili ve doğalken, ergenlik evresindeki taklit tehlikeli bir hal almaya başlar; çünkü çocuk dolduramadığı içsel boşluğundan kurtulmak için yeni değerler arayışı içine girer.
Yeni değerler arayışına giren çocuk kendine değer verilen, kendisinin değerli olduğunun hissettirildiği bir topluluk içerisinde bulur kendini. Sosyal bir çevre olarak girdiği bu topluluğun kurallarına uyum sağlar. Kimi zaman içinde bulunduğu çevre gibi yaşamaya, onlar gibi düşünmeye ve onlara benzemeye çalışır. En sonunda kendi değerlerinden, kültürel mâzisinden, inançlarından ve varlığından tamamen uzaklaşır.
Güneşi göremeyip ampulün ışığıyla aydınlandığını iddia etmek gibi…
Yine de kişi kendi benliğini bulamaz ve içinde ki boşluğu dolduramaz çünkü yüce yaratıcı Rad suresi 28. Ayette: “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” diyerek insanların ancak Allah’ı anarak ruhsal dengesini sağlayacağını bize ferman buyurur.
Nitekim Hüccetül İslam İmam Gazali çevrenin insan üzerindeki etkisinden söz ettiği eserinde: “Kendi durumumu gözden geçirdim, bir de ne göreyim! Dünyevi alakalar içine dalmışım. Onlar beni her taraftan sarmışlar. İşlerimi göz önüne getirdim; en güzeli tedris ve talim idi. Fakat bunlar arasında da ahiret yolu için ehemmiyetsiz ve faydasızlarla uğraşmışım. Sonra tedris ile ilgili niyetimi düşündüm. Baktım ki, Allah rızası için değil mevki ve şöhret endişesiyle hareket etmişim. Bu durum karşısında uçurumun kenarında bulunduğuma, eğer halimi düzeltmeye kalkışmazsam ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim.” diyerek bilinçsizce ve sorgulamadan yapılacak olan taklidin insanı ateşe yuvarlayacağını ifade etmiştir.
Taklit yaşamın özüdür her insan hayatının bir evresinde taklit edeceği birilerinin varlığına ihtiyaç duyar.
İyi örnek olmanın ancak iyiyi örnek almak ile mümkün olacağını bilmek gerekir.
Tüm insanlığın taklit edeceği, örnek alacağı tek bir insan olmalıdır. O da Kainatın Efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.