Mekteb-i Harbiye-i Bukalemun
Bukalemunun bir ismi de Harbiye`dir. Bukalemunun uzun diline benzediği ve hızla fırlatıldığı için mızrağa da “harbe” denilmiştir.
Doğal ortama uyum sağlayarak kendini korumaya ve güvene alma refleksine sahip olduğu için bukalemuna harbiye ismi verilmiştir. Zira bukalemun doğal ortamda varlığını korumak ve kendini güvenceye almak için sürekli bir savaşım veriyor. Bir harp icra ediyor. Bu nedenle ona harbiye denilmiştir.
Bugün Ortadoğu`da ve tabii tüm dünyada tam bir bukalemun stratejisi uygulanıyor. Koca devletler bir anda renk değiştirerek tamamen farklı, hatta zıt bir görüntü ortaya koyabiliyor. Yerine göre dillerini de bir mızrak olarak kullanıyorlar.
Bukalemun kendini savunma ve güvene alma amacıyla farklı renkler yansıtıyor. Ama sözde büyük devletler fitne ateşini tutuşturmak, Müslümanları birbirlerine kırdırmak için herkesin hoşuna gidecek renklere bürünüyor. Aynı anda buna farklı diğerine farklı renkler yansıtıyorlar. Herkes onu kendi hoşuna gidecek rengi yansıttığını düşünürken diğer tarafa başka rengi yansıtıyor. Herkes kendisinin kazandığını zannederken aslında iki taraf da kaybediyor. Kazanan sadece harbiye bukalemunudur.
Bukalemunların dilleri boylarının yaklaşık 1-1,5 katı uzunluğunda, çok hızlı, çok hareketli ve yapışkandır. Bugün sinsi devletlerin dilleri de böyledir. Yapışkandır. Konuşurken insana yapışır. Bu, onların dürüst ve samimi olmalarından değildir. Sözlerine güvenmedikleri için dillerini yapış yapış ederler ki insanlara yapışsın. İnsanlar da onlara kansın.
Bukalemunların gözleri birbirinden bağımsız hareket eder, biri yukarı bakarken diğeri aşağıya bakabilir. Bu da tam bir harp sanatıdır ama aynı zamanda şeytani bir strateji olarak kullanılıyor. Nitekim bu sinsi güçlerin gözleri aynı anda aynı yere odaklanmıyor. Biri bir noktaya odaklanırken diğeri başka noktaya başka yere odaklanmalıdır ki alan kontrolü tam ve geniş olsun. Harbiye`nin gözlerine bakan taraf o gözlerin sadece kendisine baktığını, sadece kendisine özel olduğunu zanneder, oysa harbiye bukalemunu o anda diğer gözüyle tam tersi yönde hem de kötü bir maksatla başkalarına göz kırpıyordur. Bu tavır aşkın ve muhabbetin samimiyetine de dürüstlüğüne de aykırıdır. Uluslararası hukukta dillendirilen ahde vefa ve dürüstlük ilkesiyle bağdaşmıyor.
Maalesef bugün dünyada hâkim anlayış harbiye anlayışıdır. Bukalemun stratejisidir. Üstelik bu, sadece bir alanda böyle değildir. Her alanda böyledir. Aş(k)ta, işte, eşte, toplumda, uluslararası ilişkilerde böyle olmuştur. İnsanlar bir gözleriyle birbirlerine bakarken diğer gözleriyle başkalarına göz kırpıyorlar. Bu nedenle günümüz dünyasında her şey yapay her şey sahte olmuştur. Bireysel, toplumsal, ekonomik, kültürel, beşeri ilişkilerde diller yapış yapıştır. Manzara her an değişkendir. Bakışlar aynı anda hem şuna hem de buna göz kırpıyor.
Herkes aynı anda yapış yapış olmuş o dile kanıyor. Oysa diller yapışkan değil yapıcı olmalıdır. Gözler her yönde Hakkı görmelidir. Nereye dönerse orada güzellikleri görebilmelidir. Renkler Hakkın boyasıyla bezenmelidir. Renkler kandırma ve aldatma amacıyla değil insanların zevkine ve ihtiyacına göre farklı farklı yansımalıdır. Renk vermeyip insanları güzellikten, hakikatten mahrum etmek kötüdür. Kandırmak amacıyla farklı renklerde görünmek ise daha da kötüdür.
Harbiye bukalemunu nazariyesi, samimi bir aşkla, dürüst bir ilişkiyle herkesi memnun ederek harbi gönüllerde kazanabilir. Ama maalesef tersi oluyor. Bütün bu işlemler bugün kandırmak, aldatmak amacıyla yapılıyor. İşin kötü tarafı bu ikisinin yol ve şekli de aynıdır. Bu nedenle bu ikisini birbirinden ayırmak o kadar zor ki. Bugün harbiye okullarında okutulan hiçbir kurmay zekâ bunu ayırt etmeye kâfi olmayabilir. Zira bunun ilmi ve sırrı başkadır. İnsanlar yapıcı diller ile yapışkan dilleri birbirinden ayırt edemiyor. O gözlerdeki hainliği göremiyor. “Allah, gözlerin hain bakışını da bilir…”(Gafir:19). Ancak Hakkın Nuruyla bakan görür ve bilir.