ZEKÂ MI CESARET Mİ?
Bu bir münazara konusu olabilir; ama bugün mesele farklı. Dünya hayatında her kavmin her inancın öne çıkan karakteristik vasıfları vardır. Mesela Müslümanlar cesur, İsrail oğulları korkaktır. Çünkü Kur`an`ın şahitliğiyle hayata karşı en şiddetli yaşam arzusuna sahip olanlar onlardır öyle ki her birisi bin yıl yaşamak istiyor(Bakara:96). Dünyada bin yıl yaşama isteği haliyle insanı korkak yapar. Çünkü uzun yaşama isteği önündeki her engel korku ve endişeye yol açar. Ayrıca İsrail oğulları yeşili, yerin bitirdiği sarımsak soğan salatalık severler(Bakara:61). Böyle olunca hayat onlara çok tatlı gelir. Yeşilliğin çekici ve büyülü bir boyutu vardır. Nitekim Peygamber (sav) Hadiste “dünya tatlıdır yeşildir”(Müslim) buyurmuştur. Bütün bunlar bir araya gelince İsrail oğulları korkak olur. Ancak kalelerde veya kale misali zırhlı araçlarda savaşabilirler (Haşr:14)
Müslümanların büyük çoğunluğu cesur, önemli bir kısmı delicesine cesurdur. Çünkü kıbleleri çölün ortasındadır, kaybetmeden korkacakları bir şatafat bulunmamaktadır. Orada göz alıcı bir yeşillik yok. Oraya giderken de kefen giyerler. Ayrıca Peygamber (sav) “ümmetimin ortalama ömürleri 60 ile 70 arasındadır.”(Tirmizi) buyurmuştur. Yaşam süresi ortalaması nispeten bu kadar kısa olunca dünyaya karşı fazla hesap da olmuyor. Haliyle bu da Müslümanların dünyanın en cesurları olmalarını sağlıyor.
Cesaret bir erdemlik olarak övülür. Korkaklık yerilir. Bu böyledir. Lakin korkaklığın cesareti dengeleyici yönleri olabilir. Bunu ihmal etmemek gerekir. Mesela bir insan korkuyorsa hayata karşı daha üretici olabilir. Çünkü korkak olması tehlike ve tehditlere karşı zekice tedbirler geliştirmesinde önemli bir rol oynayabilir.
Korkaklık yani “Havf” aynı zamanda bilmek ve fark etmek anlamındadır. “…Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince…”(Nisa:34) buyrulur. Ayette geçen “havf-korku” aynı zamanda fark etme ve bilme manasındadır. Yani ayeti kerimede havf bu yönüyle “geçimsiz olduğunu fark ettiğiniz, öğrendiğiniz kadınlar” anlamına gelmiş oluyor. Yoksa bir erkeğin kadından korkması bu manada daha düşük bir ihtimaldir. Buradan şuraya geliyoruz demek ki korku fark ettirir. Endişe, duyarlılık oluşturur. Buna karşılık cesaret fark etmeyi engelleyebilir, bilgi yönünün ihmal edilmesine yol açabilir.
“Onlar kazandıkları şeylerle cesaret kazanıp helak olmuşlardır”(En`am:70) ayeti de cesaretin olumsuz bir yönüne dikkati çekiyor. Çünkü cesaret bazen cürete cüret de vurdumduymazlığa yol açabiliyor. Bu nedenle korkusuzluğun olumsuz bazı yönlerine dikkat etmek gerekir.
İsrail oğulları işgal ettikleri topraklarda cesaretleriyle kalıyor değiller. Başta Filistinliler olmak üzere Müslümanların onların üzerinde çok büyük bir heybeti vardır. Ama korku, onlara bazı avantajlar sağlamış, bunu dengeleyecek araçları geliştirmeye sevk etmiştir. Müslümanların cesareti, korkunun geliştirdiği tedbirleri hafife almamalıdır. “Kadının fendi erkeği yendi” diye bir söz vardır. Eğer erkek kadına karşı hep cesur davranır ondaki ahvali bilgisiyle fark etmezse kadın onu yenebilir. Bunun gibi bazen korkunun fendi cesareti yenmesin.
Cesaretin korkudan korkması gerekir bazen. Bugün Müslümanların genel hali budur. Müslümanlar çok; ama çok cesurlar. Kahramandırlar. Bunun yanında da kısa ömürlerine bakmadan zekâyı da geliştirmeleri gerekir. Hayat sevinçleri güçlü olması gerekir ki dünyayı üretim yapmaya, hayatı işlemeye değer bulsunlar. Yeni şeyler icat edebilsinler. Bu bir paradoks değildir. O zaman da dünyevileşiriz, endişesini de dikkate alarak orta bir yol bulmak mümkündür. Yoksa sırf cesaret tek başına ne kadar iş görür bunu da düşünmek gerekir.