• DOLAR 34.592
  • EURO 36.324
  • ALTIN 2973.09
  • ...

‘Helali olduğun, içinde ikamet ettiğin bu belde; doğana ve doğurana ant olsun ki Biz gerçekten insanı zorluk içinde yarattık` (Beled:1-4).

Beled suresinin başında Allah(c.c) bir yerin mutlu, huzurlu ve mübarek bir belde haline gelmesinin şartlarını buyurmuştur.

 Belde, bir insan topluluğunun ikamet ettiği yerdir. Beladet ise zekâ geriliği, basiret körlüğüdür. Beledin beladet şeklinde farklı manalara ve yönlere kayması beldenin sahiplerinin karşı karşıya bulundukları tehlikeleri ifade eder. Öyle ya eğer belde sakinleri nefse ve maddeye bağlıysa, sadece bunları esas alıyorsa bu beldenin beladete (geri zekâlılığa) dönüşmesi kaçınılmazdır. Bir beldede helaller terk edilip haramlara teveccüh ediliyorsa burada temizlik, zekâ ve bereket söz konusu olmaz. Bu nedenle ayette “…ki sen bu beldenin helalisin” buyrulur. Yani zekâ ve temizlik kaynağısın. Arındırma ve temizleme aracısın. Çünkü helaller, temizlik getirir. Temizlik de zekâyı geliştirir.

  Helal ve ihtilal aynı köktendir. Bir beldenin sakinleri helalinden oraya yerleşmiş, helale ve harama dikkat ediyorsa o belde mübarektir. Eğer bir beldeye helalinden girilmemişse, oraya işgal yoluyla girilmişse, haram ve helale dikkat edilmiyorsa o beldede bir ihtilal vardır demektir. Sosyolojik bir yapı olarak mahalle, Müslümanlara has bir yerleşim birimidir ve “helalinden yerleşik bir nizamın ve ikamet hukukunun olduğu yer” manasındadır. Buna göre mahalle helalin esas olduğu yerleşim birimidir. Eğer mahalleye haram yoldan girilirse, mahalleye haramın egemen olması için çalışılıyorsa bu bir ihtilaldır, haramiliktir. Haramilik, haram yolla bir mahalle veya mahalleye girmektir. Bu nedenle Allah(c.c): “…ki sen bu beldenin helalisin” buyurmuştur. Çünkü Peygamber(sav), bulunduğu beldede ihtilal yapmak için gelmemiştir. Peygamber(sav), işgalci değildir. İhtilalın bir anlamı da işgaldir. Bilakis O, bu beldenin helalidir. Oranın asıl sahibidir. İhtilal yapmaya değil, ihtilalcıları, işgalcileri defetmeye gelmiştir. Burada şu mesajlara özellikle dikkat etmek gerekir; Müslümanlar ihtilalcı değildir. Helali bilen kimse ihtilalcı olamaz. İhtilalcı, ancak helali bilmeyen kimsedir. Bulunduğu yerin asıl unsuru olmayan, haram-helal dairesine riayet etmeyen kimse işgalcidir. 

Allah(c.c), bir beldenin “belde” olmasının ikinci şartını da “…doğurana ve doğana ant olsun…” ayetiyle ifade buyurmuştur. “Doğuran ve doğan” mefhumu içine sadece ebeveyn ve çocukları dâhil değildir. Aksine bunun içine her türlü maddi ve manevi üretim de dâhildir. Çünkü tevlidin bir anlamı da üretimdir. Yani beldenin içinde ihtilal yoksa her şey bereketli şekilde artar ve ürer. Aksi takdirde her şey fesada uğrar. İhtilale kapı aralanır. Doğuran ve doğan birbiriyle yabancılaşır. Aradaki bağlar kopar. Böylece beldede her şey çözülmeye ve çökmeye başlar. Eğer mahallin ve mahallenin binaenaleyh beldenin sahipleri helal mefhumunu yitirirse ürettiklerini başkaları kapar. Ya da başkalarının ürettiğini kendilerine ait zannederek sahiplenir. İşte Peygambere(sav), “…sen buranın helalisin” buyrulması baba ile evlat arasında helal bağı oluşturmanın mesajını veriyor. Nebevî beldede maddi- manevi üretilen her şey buraya geri döner. Üretilen enerji, meydana gelen güç, ihtilalı önler. Doğuran ile doğrulan arasındaki rabıta her zaman devam eder. Böylece sevap ve zekâ birikimi meydana gelir. Müktesebat oluşur. Ama eğer cahiller bunu anlamayıp sana karşı gelirlerse güç ve enerjileri kaybolur. Doğurduklarının, ürettiklerinin hayır ve bereketinden mahrum kalırlar. 

“Doğuran ve doğrulan” mefhumuna sadece ebeveyn ve çocukları dâhil değildir. Bunun içine her türlü toplumsal yapıyı; cemaati, tarikatı ve devleti dâhil etmek gerekir. Bunların doğurdukları kendilerine geri dönüyor mu? Bunların ürettikleri şeyler kendilerine faydalı oluyor mu? Cemaat-Tarikat ürettiğini, doğurduğunu sahiplenir. Bunların zayi olmasına engel olur. Çünkü Cemaat ve Tarikat helalinden iş yapar. Helal süt verir.

Bu ülkede Müslümanlar ne zaman helal dairesinde bir şeyler yapmaya gayret ederse hemen ihtilalcılar harekete geçer. Devlet içindeki iyi niyetli güçler ihtilali önlemeye yeterli gelmiyor. İhtilalcilere karşı en güçlü savunma hattı, toplum içinde helal dairesini korumaya çalışan tarikatlar ve cemaatlerdir. Helalinden bu ülkenin sahipleri onlardır. Bu nedenle onların helalinden yaptıkları işlere “mahalle baskısı” adını veriyorlar. Doğrusu bu helalin kontrol mekanizmasıdır. Helalinden bir yapının gayretidir. Ama ihtilalciler helali çiğneyerek haramı talep ediyor, haramilik yapıyor.

 Oluşturdukları savunma hatlarıyla ihtilalcılara geçit vermeyen Müslümanlara selam olsun.