• DOLAR 34.544
  • EURO 36.479
  • ALTIN 2878.97
  • ...

Hz. İbrahim`in oğlu Hz. İshak tahıl, Hz. İsmail ise ağırlıklı olarak et yemeyi severdi. Bu da Hz. İshak`ın daha yerleşik bir hayat sürmesine sebep olurken Hz. İsmail`in ise avcı bir hayat yaşamasına yol açmıştır.

Tahıl-et, dengesi insanın fizyolojisiyle, medeniyet algısıyla, duygu ve düşüncesiyle doğrudan alakalıdır. Bu ikisi İslam ümmetinin ağız tadıdır.

Kur`an-ı Kerim, av konusunu çok önemsemiştir. Av ile ilgili çok sayıda ayet vardır. Oysa çoğu kimse Kur`an`da av ile ilgili ayetlerin bulunmasını anlamaz. O dönemde avcılığın insan hayatındaki yeri sebebiyle, sadece buna binaen bu konu Kur`an`da yer almış değildir. Kur`an-ı Kerim av meselesinde, av mefhumuna çok hikmetli bir mesaj vermekte, av konusunu zaman ve mekândan soyut olarak önemli bir konu olarak takdir buyurmaktadır.

Hz. İshak tahılı, Hz. İsmail ise eti temel besin kaynağı olarak ele almaktadır. İsrail oğulları tahılı temel besin kaynağı olarak görerek bunun bir medeniyet nişanı olduğuna dikkati çekiyorlar. Buna mukabil avcılığın yerleşik bir hayatı ve medeni bir yaşamı zorunlu kılmadığını bu nedenle avcı karakterli toplumların medeniyet inşa edemeyeceğini demeye getiriyorlar.

Hz. İsmail`in bulunduğu haram bölge tarıma elverişli değildir. Buna karşılık Hz. İshak`ın bulunduğu Filistin tarıma elverişlidir. Bu da her birinin farklı besine, yemek kültürüne, damak zevkine sahip olmaları sonucunu doğurmuştur.

İsrail oğulları, Peygamberimizin atası olan Hz. İsmail`in avcılığını hafife almaktadır. Fakat Resulullah (sav), dünyaya teşrif edince işin mahiyeti değişti. İsrail oğulları Medine`ye hicret eden Resulullahın en sevdiği yemeğin “Tirit” olduğunu görünce şok oldular. Malum, tirit et ile ekmeğin karışımı olan bir tür yemektir. Resulullah (sav) bunu çok seviyordu. Çünkü bu yemek, et ile tahılı birleştiriyordu. Bu da Resulullahın ümmetine bıraktığı damak zevki, ağız tadıdır.

Et ve tahıl birlikte en mükemmel besin kaynağıdır ve bu, Müslümanlarda en değerli yemek olma payesini kazanmıştır. İslam`ın çok mühim bir mesajının yemek cinsinden somut bir nişanıdır. Tirit, et ile tahılın birleşimidir ve en mükemmel yemektir. Resulullah (sav) böylece bu ikisini damak zevkinde birleştirmiş, somut olarak İslam`ın medeniyetinin lezzetini göstermiştir.

İsrailoğulları tahılı sever, avcılığı küçümser. Bu da onların dünyaya bağlı ve bağımlı olmalarına sebep olmuştur. “insanlar içinde hayata karşı en hırslı kimseler olarak onları görürsün. Her birisi bin yıl kadar yaşamak ister.” (Bakara:96) ayeti, bunu buyuruyor. Çünkü onların avcılık kültürü yok. Asla özgürlük ruhuna sahip değildirler. Buna karşılık avcılık kültürüne sahip olan fert ve toplum asla tutsak edilemez. Her zaman özgürdür. Kimseye boyun eğmez. Bulunduğu noktaya bağlı veya başka yere bağımlı olmadığı için anında pozisyon alır.

“Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azap vardır. (Maide:94). Dikkat edilirse ayet avdan bahsetmekte, mızrakları zikretmektedir. Demek ki avcılık insanın mücadelesi ve özgürlüğüdür. İşte bu nedenle Kur`an-ı Kerim ava özel bir yer vermektedir. Nitekim İslam ümmeti avcılık ile ziraatı, et ile tahılı birleştirerek Medine`yi ve buna binaen medeniyeti inşa etmiştir. Mekke, İslam ümmetinin özgürlüğüdür. Medine ziraat yeridir. Medine yerleşik düzen yeridir. Buna karşılık Mekke ümmetin özgürlüğüdür. Asla kimsenin yaklaşamayacağı bir yerdir. Özgürlüğünün ve bağımsızlığının nişanı ve de teminatıdır.

İsrail oğulları sadece tahıl ve ziraatla, yerleşik yapıyla gurur duyuyorlar ama avcı yapıdan mahrum olmaları onları cesaret ve özgürlükten yoksun bırakmıştır. İşte Resulullahın (sav) Tirit yemeğini sevmesinin sırrı ve hikmeti budur. Avcılık, ümmetin hürriyetinin ve bağımsızlığının teminatıdır. Ama ümmet aynı zamanda ziraat da yapar. Medeniyet inşa eder.

İslam, yemek cinsinden hikmete sahiptir. İslam`ın hikmeti yemek gibi somuttur. Bize düşen bu hikmeti hem kalbimize hem kalıbımıza yedirmektir. Ümmete yapılan baskı sadece ilkelerini ve akidesini değil aynı zamanda damak zevkini de hedef alıyor. Kimse ümmetin damak zevkiyle oynamaya, ağız tadını bozmaya kalkışmasın.