İrtidat, tereddütle başlar
“Hak dinden dönmek” manasında olan İrtidadın kendi cins ve türevinden iki boyutu vardır,
Birincisi tereddüt
İkincisi ret
İrtidat önce tereddütle başlar. Tereddüt; Kararsızlık, duraksama, ikirciklik ve şüphe manasındadır. “…Onların kalpleri hep tereddütlüdür. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.” (Tevbe:45) ayeti bunu buyuruyor. Buna göre irtidadın ilk merhalesi ve de belirtisi İslam`ın herhangi bir yönüne karşı tereddüt içinde olmaktır. İslam`ın idari, sosyal, hukuki herhangi bir emrine karşı tereddüt etmek irtidadın ilk merhalesi ve ilk belirtisidir.
Tereddüt; şüphe, kararsızlık ve gelgit yaşama halidir. Atıl bırakma durumudur. Uygulanabilirliğin olmadığı iddiasıyla İslam`ın emir ve hükümlerini “hayali ve ütopik” telakki etme vaziyetidir. Bu da duygusal ve düşünsel tezat ve boşluklarla kendini belli eder. İslam`ın öngördüğü çözüm ve tanzimlere karşı bir alternatifin olabileceği düşüncesi bir tereddüt halidir dolaysısıyla irtidadın ilk alametidir.
Tereddüt insanın içine yerleşince iş diğer merhaleye geçer ki bu da tamamen reddetme pozisyonudur. Reddetme, İslam`ın belli bir alandaki tasavvurunu doğrudan veya zımnen reddetmek bunun yerine açıkça başka şeyleri savunmaktır.
İslam düşmanları ilk etapta doğrudan reddetme ve irtidat için çalışmazlar. Bunun yerine insanların zihin ve duygularında tereddüt oluştururlar. Bu tereddüdün yerleşip kökleşmesini beklerler. Ondan sonra doğrudan reddetme moduna geçerler. Bu nedenle dikkat etmek gerekir. Asla İslam`ın hiçbir emir ve hükmüne karşı tereddüt etmemek gerekir.
Benzer bir anlam ifade etse de rücu İrtidadın zıddıdır. Buna göre birileri ne kadar irtidat eğilimi gösterse de bunun karşılığında iman ehlinin rücu etmesi gerekir. Allah`a ve Resulüne daha çok rücu etmeleri gerekir. Tereddüt insanı mürtetliğe götürür. Rücu ise iman ehlini bulundukları yerde “merci olma” konumuna yükseltir.
“inna lillah ve inna ileyhi raciun” musibet zamanında söylenir. Musibet yanlış hedefe isabet etmek manasındadır. Bu durumda “inna lillah ve inna ileyhi raciun” sözü daha özel bir anlam ifade etmiş oluyor. “lillah olmak” sadece “Allaha ait olmak” manasında değildir aynı zamanda “Allah için” olmaktır. İstese de istemese de herkes Allaha aittir. Bu manada herkes “lillahtır” ama herkes “Allah için” değildir. Çünkü Allah için olmak her hal ve amelinde Allah`ın halkını hatırlatmak ve onu çağrıştırmaktır. İşte böylelerini Allah (cc) en özel ismi olan “Allah lafzına” izafe eder. Örneğin onlara “Hizbullah” adını verir. Mesela onlara “Hizbulhak” yani “hakkın partisi” adını vermez. Çünkü “hak” lafzında bir görecelilik vardır. Herkes kendini savunurken hak üzere olduğunu iddia eder. Ama Allah lafzında bu görecelilik yoktur. Kendince haklı bir hedef uğruna mücadele eden herkes kendini haklı görür. Hak üzere olduğunu zanneder. Lakin kendini Allah adamı görmek için her amelinde, her tasarrufunda Allah`ı hatırlatması gerekir. Onun halkı olduğunu ortaya koyması gerekir. Bu nedenle Hizbullah özellikle “tereddüt ve irtidat” eğiliminin ortaya çıktığı hallerde zikredilir.(Maide:54-56)
Bir yerde İslam`a karşı bir tereddüt oluşur, doğrudan veya dolaylı olarak insanlar İslam`ı reddetmeye kalkışırsa Allah (cc) göreceli durumu ortadan kardırarak kendi kullarını kendi adına gönderir. Hem de onları kendi adına izafe eder. Ondan sonra tereddüt ortadan kalkar. Herkes hakikati anlamaya başlar.