Yusufun Firavunundan Musanın Firavununa
Normal şartlarda Yusuf (AS)`ın metodu, Ümmet için toplumsal ve siyasal yaşama müdahale konusunda en asgari standarttır. Çünkü bu uygulamada “Temkin” dediğimiz iktidara müdahale usulü belli bir alana münhasırdır ve idarecinin bireysel olarak ilahi ahlakının idareye hakim olmasını ifade eder. Bunun sonucunda toplum İslam idarecisinin ilahi ahlakından etkilenir ve daha sonraki merhalelerde idarede de İlahi nizamı istemeye başlar.
Semili ineklerin(azgın elit tabaka) türediği beşerî-Firavuni sistem keyfinden Yusuf`un idareci olmasını istiyor değildir. O da biliyor ki kendisi için bu riskli bir hamledir. Ancak çaresizdir. Zayıf ineklerin semili inekleri yiyerek idareyi kaosun ele geçireceğini biliyorlar. Bu nedenle Yusuf`a idarede kerhen yer veriyorlar.
Çünkü sistem; adil, dürüst, yolsuzluk yapmayacak ehil kimse bulamıyor. Yusuf(AS) da toplumun idarede ilahi adaleti müşahede ederek bu nizamı içselleştirmesi hesabını yapıyor. Müslümanların organize bir güce, yeterli kadrolara sahip olmadıkları buna mukabil şer güçlerin küresel bir güce sahip oldukları bir dönemde Yusufi metot, Ümmet için taktik bir manevradır.
Nitekim Ümmet de bunu böyle değerlendirerek bu yöntemden istifade etme yoluna gitmiştir. Ancak şer güçler ve onların kuklaları kendileri için bunun tehlikelerini görerek bu yolu Müslümanlara tıkamak istemiştir. Yusufi metot, Müslümanların idareye en asgari düzeyde ortak olmasıdır. Ama şer güçler belli ki bunu da Müslümanlara çok görüyorlar. Bunlar Yusufi usulle de olsa artık Müslümanların yönetime ortak olmasını istemiyorlar. Sadece toplum içinde kültürel ve sosyolojik bir yapı olarak kalmalarını istiyorlar.
Müslümanların güçlenerek ümmet olmaları, küfrün bir ordu gücüne sahip olmasını gerektirmiştir. Yusufi metotta, Firavunlar Müslümanların idareye ortak olmasına kerhen de olsa razı olurken Musa`nın davetinde Firavunlar ordu gücüne dayanarak buna izin vermiyor. Mısırdaki darbe, küresel Firavunun strateji değişikliğidir. Burada, Yusuf`un Firavunu stratejisinden Musa`nın Firavunu metoduna geçiş yapılmıştır.
Binaenaleyh bu, sadece Müslümanlara karşı yapılan bir darbe değil, aynı zamanda Müslümanların idareye dahil olması gerektiğine inanan Yusuf`un Firavununa karşı da bir darbedir. Yusuf`un Firavunu Müslümanların yönetime dahil olmamaları durumunda zayıf ineklerin semili inekleri yiyerek sistemi çökerteceklerini görüyor. Buna mukabil, Musa`nın Firavunu hiçbir şekilde Müslümanlara idarede yer vermek istemiyor. Bunu yaparken de oluşturduğu ordu gücüne güveniyor. Bu nedenle Allah (CC), “Mustazafları iktidara getirecek; Firavuna, Haman`a ve ordularına korktuklarını başlarına getireceğiz.” buyuruyor.
Mısırdaki darbe aynı zamanda Musa`nın Firavunun Yusuf`un Firavununa karşı darbe yapmasıdır. Siyasi uzmanlar Amerikan şefi Obama`nın sessizliğini buna yorumluyorlar. Dikkat edilirse Mısırdaki darbeden sonra Obama`nın sesi soluğu kesildi. Yusuf`un Firavunu da neticede Firavundur. Ancak pragmatiktir ve kendince akılcı bir politika izler. Müslümanlar da taktik olarak bundan istifade etmekte bir beis görmezler. Öte yandan Musa`nın Firavunu güç sarhoşluğuna kapılır. Elindeki askeri güce dayanarak pragmatik davranmayı bırakır. Kendisine karşı gelenleri askeri güçle bastırmaya çalışır. Fakat sonu korkunç olur. Ordusuyla birlikte topyekun imha olur.
Eğer Firavun bize Yusuf olmayı çok gördüyse o zaman biz de Hz. Muhammed Mustafa oluruz, Musa oluruz. Artık biz de Yusuf olmayı yeterli görmeyiz o taktikten vazgeçer, onların topyekun imhasını isteriz. Artık bunun için mücadele ederiz.
Firavunlar kendi aralarında Müslümanlara nasıl davranacakları konusunda karar veremiyorlar. Çünkü hangi metodu takip ediyorlarsa sonuç Müslümanların lehine oluyor. Mübarek zamanında Musa`nın Firavunu olmayı tercih ediyorlardı. Durumun kötüleştiğini görünce Yusuf`un Firavunu stratejisini takip etmeye başladılar. Kendileri için bunun da tehlikelerini görünce yine Musa`nın Firavunu stratejisine sarıldılar. Fakat bundan sonra manevra şansları kalmadı. Çünkü kan akıttılar. Müslümanları şehit ettiler.
Allah (CC), “Firavunun üzerine kanı gönderdik”(Araf: 133) buyuruyor. Firavunlar yaklaşan tehlikeyi bertaraf etmek için Müslümanların kanını akıtırlar. Normalde bu kanın üzerlerine değil, tersi yönde akması gerekir. Fakat Allah (CC), “Onların üzerine kanı gönderdik” buyuruyor. Hani normal şartlarda kan, gönderilen bir şey değildir. Akıtılan bir şeydir. Demek ki Allah (CC), Firavunların akıttığı kanları üzerlerine gönderiyor. Savuşturmak istedikleri tehlike üzerlerine üzerlerine geliyor. Firavunların akıttıkları kan onlara hayatı zehir ediyor. Akıttıkları kan sütlerine karışarak onları “sütü bozuk” yapıyor. Onları zayıflatıyor. Ve nihayet onları öldürüyor.
Kısacası Yusuf`un Firavunundan Musa`nın Firavununa biz de taktik ve strateji çok. Akıtılan Müslümanların kanı, Firavunun üzerine gönderildi. Demek ki akıtılan kanlar başka yere değil Firavunun üzerine akıyor. Bu da akıtılan kanların Firavundan tehlikeyi uzaklaştırmadığının delilidir.
Kanlarını Firavunun üzerine gönderen şehitlere ve onların yolunu takip eden Müslümanlara selam olsun.