• DOLAR 34.642
  • EURO 36.527
  • ALTIN 2938.888
  • ...

Yol, hesap, ceza nizam gibi anlamlara galen “DİN” ile borç anlamındaki “DEYN” aynı köktendir.

Bu nedenle DİN, insanlarda bir borçluluk duygusu oluşturur. Dindar kimselerde Rabbe karşı “borçlu olma” duygusu çok güçlüdür. Bu manada onlarda “DİNDARLIK” bir tür “DEYNDARLIK(BORÇLULUK)” şeklinde etraflarına yansır.

Buna karşılık seküler kesimde DİNDARLIK duygusu zayıf olduğu için DEYNDARLIK-borçluluk duygusu da görece olarak pek zayıftır. Ama onların da borçluluk duygusu başka tarafa kayıyor. Onlar nefislerine, sermaye ve güç sahiplerine karşı borçluluk duygusuyla yaşıyor.

Dindarlık, ömür boyu sürer. Çünkü dinin hükümleri belli bir süreye kadar değildir. Bu böyledir. Ancak insanlarda borçluluk duygunun da buna paralel şekilde sürekli olmasının ciddi sonuçları vardır. Çünkü insan sürekli kendini borçlu gördüğünde üretim gücü, plan yapma kabiliyeti, yatırım yapma arzusu zayıflar ve sadece borç ödemeye odaklanır.

Müslümanların din anlayışı genel olarak böyledir. “Dindar” olmak “Deyndar” olma duygusunu oluşturuyor. Oysa belli bir noktadan sonra bu duygunun, yerini başka duygulara bırakması gerekir.

Kırk yaş bir ömür, ondan sonrası bir ömürdür. “De ki ben Kur'an nazil olmadan içinizde bir ömür geçirmedim mi?”(Yunus:16)

Hz. Peygamber, Kur’an’dan önce Mekke’de kırk yıl kalmış ve Kur’an buna “ömür” adını verir. Demek ki insanın kırk yaşına kadarki dindarlığın duygusu ile sonrasındaki duygusu aynı olmamalıdır. Kırk yaşından sonra dindarlık deyn-borç ödeme güdüsüyle değil örnek olma, dini içselleştirmiş olma etrafına prototip olma güdüsüyle olmalıdır. Çünkü borçluluk duygusuyla yapılan amelin örnekliği zayıftır. Zira burada bir mecburiyet hissi baskındır. Mecburi şeyin de örnekliği olmaz. Ayrıca insan bir şeyi mecburen yaptığında etrafına karşı hırçın olur. Örnekliğini ortaya koyamaz. Başkalarını sorumsuzlukla suçlar. “Ben yapıyorsam herkes yapsın” refleksinin yol açtığı hırçınlık ortaya çıkar.

Bugün Müslümanların önemli bir kısmı, dini yaşamı, ibadeti ömür boyu bir borç ödeme cetveli gibi anlıyor. Örneklik yerine dayatmacı bir anlayışa sahip oldukları algısını oluşturuyor.

Dinin deyn saikiyle uygulanması ayrıca kişide bir yorgunluk ve bıkkınlık hali de meydana getirebilir. Namaz ağır bir ibadettir. Ama huşu sahiplerine değil. Çünkü öncesi borç ödeme, sonrası içten yapılıyor mesele budur. Ve bütün ibadetlerde bu, böyledir.

Hak Teâlâ insana borçluluk ve minnet duygusunu yaşatır. Bu bir döneme kadardır. Ondan sonra duygunun değişmesi gerekir. Borcun ödenmiş olduğu, artık yatırıma ve üretime geçildiği duygusu hakim olmalıdır.

Borç zillettir. Deynin bir anlamı da budur. Bu nedenle din sürekli ve sadece borç ödeme güdüsüyle uygulandığında bir noktadan sonra dünya gözünde sahiplerini zelil eder. Dindar kimse ya gariban görünür ya da radikal… Borçluluğunu kendi nefsiyle yaşıyorsa garibandır. Toplum ona saygı gösterir; lakin ona hayatın içinde pek bir rol vermez. Eğer borçluluğunu dışarıyla birlikte yaşamaya kalkışırsa radikal olarak algılanır. Dayatmacı olur.

Seküler kesim borçluluk duygusunu pek yaşamıyor. Bazıları borcu tamamen inkâr ediyor. Ama bunu yaparken; nefsine, arzularına, sermaye sahiplerine borçlanıyor. Ve ömrünü bu sefer bunların borcunu ödemekle geçiriyor. Bunun sonu sadece zillet olmuyor aynı zamanda rezalet oluyor.

Hak Teâlâ borcun inkar edilmesini sevmez. Ama borçluluk duygusunun bir noktada bitmesini ister.

“Sana yakın-yakin gelinceye kadar rabbine ibadet et”(Hicr:99) bazıları, “yakın olan” ölümdür demiştir. Yani ölüme kadar ibadet et.

Evet, bazıları için ölüm olabilir. Ama asıl olan Rabbe karşı ibadet etme duygusunun ömür boyu aynı olmamasıdır. Bir noktadan sonra bunun borç ödeme duygusundan çıkıp üretime, birikime, yatırıma dönüşmesidir. İnsanın Rabbiyle ilişkisinin gönüllülük esasına dayanmasıdır.

DİNDARLIK, DEYNDARLIKLA birlikte olduğu sürece örnekliği zayıf kalır.

Borcun ikrarı ve ödeme gayreti önemlidir. Borçluluk duygusunun dünyadayken bitmesi daha da önemlidir. Çünkü ondan sonrası örneklik tir.