ÇEKİRGE BİR ZIPLAR İKİ ZIPLAR, YUMURTASI GELİNCE DURAKSAR
Bu çağın yaşam felsefesi, sürekli eylem ve hareketi, oynaklığı, sabitenin olamamasını temel alıyor. Bu nedenle birey, toplum, ülkeler, gençler… kendilerini sürekli hareketli olmak zorunda hissediyorlar ve bu anlayışın ağır sosyal, siyasal, ekonomik, ahlaki bedelleri oluyor.
Çok büyük ve köklü ağaca, “Daim” kelimesinden türeme “dövme” adı verilir. Buna göre ağaç düzlemde sabit, yüzeyde hareketli olduğu için bu isimle anılmıştır. Zira bu vasıftaki ağaç yere dövmedir, zamana karşı damgadır. Sabit(esi) olduğu için zamana damgasını vurur. Adeta yere dövme olur. Kök salar, ürün verir. Eğer ağaç yayılmacı olsaydı boy vermezdi. Bodur kalırdı. Nitekim yerde yayılan bitkiler bodur kalır, boysuz olur. Bunlar çalılık diye isimlendirilir. Çalılık da genişlemesine yayılır ama meyvesi yoktur.
Günümüzün hareketli gençliği zamana damga, yere dövme vurmayı ellerine dövme yapmak şeklinde anlıyor. Belki de dövme mantığı buradan esinleniyor. Ama bu ilhamı tamamen yanlış yerde ve yanlış şekilde kullanıyor.
Bu nedenle Hak Teâlâ güzel sözü, “kökü sabit ucu göklerde olan ağaca” benzetir. Bu da sabitenin ne kadar önemli olduğunu ifade eder.
İnsan, bedeniyle yerin çekim kuvvetine doğrudan karşı koyamaz. Ancak içten içe gelişerek, uzayarak, büyüyerek bunu sağlayabilir.
İnsan, bedensel olarak belli bir dönemde sürekli büyür. Aslında bu, yerin çekim kuvvetine karşı Allah’ın ona bahşettiği bir zaferidir. Bunun sayesinde insan boyca uzar, gelişir, büyür.
İnsan boyuyla dağlara ulaşamaz. Çünkü belli bir noktadan sonra boyun uzaması durur. Ancak bunu manevi gelişimiyle, ruhi terakkisiyle gerçekleştirebilir. Bu nedenle Hak Teâlâ insana “sen boyca dağlara ulaşamazsın” buyurur. Bu boyca böyledir; ama erdem ve fazilet insanı dağın üstüne çıkarır.
Sabit(e) bir değerdir. Ama günümüzde sabit olmak, ayıplanan bir durum olmaya başladı. Mesela birine “sabit fikirli” denildiğinde neredeyse bu hakaretle eşdeğerdir. Oysa sabitesiz olmaz.
Baksanıza yumurtanın bırakıldığı yere “sabite” denir. Yumurtasını bırakmak için duran çekirgeye “sabit” adı verilmiştir. “Çekirge bir zıplar iki zıplar…” derler. Öyle de çekirge bile yumurtası gelince duraksar. Çünkü yumurta hassastır. Bırakıldığında sabit halin olması gerekir. Yoksa yumurta kırılır. İşte günümüz yaşam anlayışı yumurtayı umursamıyor. Nesli, verimi, değeri takmıyor. Sepetin boş olmasını esas alıyor. Bu nedenle hayatın devamlılığı tehlike altına giriyor.
Günümüz yaşam felsefesi hareketi genişlemesine esas alıyor. Küreselleşme bile sınırların kalkması olarak ifade edilmiyor mu?
Birey, toplum devlet, bitki… Ne olursa olsun sabitesini yitirdiği zaman genişlemesine hareket eder. Genişlemesine açılımlar boyun cüce kalmasına sebep olur. “Yayılmacı-sömürgeci” damgasını yemesine yol açar.
Çirkin söz, boyu bodur köksüz ağaç gibidir. Çünkü bunun bir sabitesi yok. Yüzeyde yayılır. Derinlemesine kök salmaz. Uzayıp basamak kazanamaz.
İnsanlığın bu süreçle sabitesiz yaşamın olamayacağını anlamış olması gerekir.
“Kahverengi mi beyaz yumurta mı daha besinli ve faydalı?” tartışmasını bırakıp haraketli halde yumurtanın olamayacağını anlamak önemlidir.
Herkes sepetindeki yumurtaları bir boşaltsın; ama durmadan sakinleşmeden sabite olmadan bunun mümkün olmadığı da unutulmasın…