• DOLAR 34.444
  • EURO 36.382
  • ALTIN 2838.61
  • ...

 Hüdhüd, Hz. Süleyman (as)`ın kuşudur. Bir ara kuşları denetleyen Süleyman(as); “Bana ne oluyor da Hüdhüdü göremiyorum” dedi. (Neml:20) Buradaki latif mesele şudur ki, Süleyman(as) Hüdhüdü görmeyince; “Bana ne oluyor da Hüdhüdü göremiyorum” diyerek bundan dolayı önce kendini sorguladı. Dikkati kendine çekti. Yani,  “Hüdhüde ne oluyor da onu göremiyorum” demedi.

 Süleyman(as), Hüdhüdü görmeyince önce kendini kontrol etti. Yoksa “basiretimi olumsuz yönde etkileyen bir şey oldu da bundan dolayı mı Hüdhüdü göremiyorum” demeye getirdi. Gerçekte Hüdhüdün o anda kuşların içinde olma ihtimali bile vardı. Belki de Süleyman(as), orda olduğu halde Hüdhüdü görememişti. Bu nedenle Süleyman(as); “bana ne oluyor da Hüdhüdü göremiyorum” demiştir. Onun bu tavrı da ehli marifet u hakikat için çok latif bir misal olmuştur. Bu nedenle hakikat ve marifet ehli kimseler bir hata yaptıklarında asla kimseyi suçlamaz, evvela kendilerini muhasebe ve murakabe ederler. Demek ki, insan önce kendini kontrol edecek, hatayı kendinde arayacak. Bu nedenle Hüdhüd, basiretin açık olmasının nişanı olmuştur.

Süleyman(a.s), Nebi ve meliktir. Kral değildir. Onun, ortamı “kuşbakışı” görmesi gerekir. Bir yeri hâkim bir noktadan müşahede etmeye “kuşbakışı” denilir. Kuşbakışı; objektifliği, adaleti, basireti, sorumluluk bilincini ve denetim mekanizmasının sağlıklı işleyişini ifade eder. Memleketi kuşbakışı görmek, sübjektifliği ortadan kaldırır. İslam idare nizamı, bunu esas alır. Kuşbakışı, memlekette huzur ve güvenliğin teminatıdır. Süleyman(as), Hüdhüdü görmeyince ürktü. Acaba objektifliğine, idare nizamına, basiretine, adaletine halel mi gelmişti.

Krallar, Hüdhüdü önemsemez. Akıllarına getirip de onu aramazlar. Çünkü krallar kuşbakışını, objektif bakışı önemsemezler. Onlar taraflıdır. Sadece etraflarındakileri görürler. Memlekette ne oluyor, kimin ne derdi var, pek umurlarında değildir.

Hüdhüd ve hedhede aynı köktendir. Hedhede; insanın uyutulması, kulağına aldatıcı ses ve kuruntuların gelmesidir. Peygamber(sav), uykuda kalarak sabah ezanını okuyamayan Hz. Bilal(r.a) için; “Şeytan, hedhede yaparak onu uyutmuştur” buyurdu. Yani şeytan, insanın kulağına sesler söyleyerek onu rehavete sürükler. Onu gaflete düşürür. Hedhede, Hüdhüdün uçamaması halidir.  Süleyman(a.s), Hüdhüdü görmeyince acaba şeytan beni hedhede ile uyuttu mu? Yoksa benim yüzümden insanlar gaflete mi düştü diye düşündü. Şeytan, Hz Bilal(r.a)`ı uykuda bırakarak insanları namaza kaldırmasına engel oldu.

Bugün Müslümanların her zamandan daha çok Hüdhüde binaenaleyh “kuşbakışına” ihtiyaçlar var. Ortamı iyi görmeye, vaziyeti doğru okumaya ihtiyaçları var. Ümmetin düşmanları hedhede halinde gaflet ve kuruntu içindedir. Eğer biz Hüdhüdü göremiyorsak önce kendimizi kontrol etmeliyiz. Hüdhüdü olmayan fert, cemaat, devlet v.s dar ufukludur. Kuşbakışından mahrumdur. Tek yönlü ve dar açıdan gelişmeleri müşahede etmektedir. Nankör kâfirlerin uyduları, gizli gözleri bizi ürkütmesin. Lakin Hüdhüdü görmememiz bizi endişelendirsin. Bu, “bize ne oluyor” dedirtsin.

Süleyman(a.s), önce kendini kontrol ettiği için kısa sürede Hüdhüdü önünde buldu. Demek ki insan evvela kendini kontrol ederse Hüdhüdü bulur. Nitekim fazla geçmeden Hüdhüd Süleyman(a.s)`ın huzuruna girdi ve “Senin ihata edemediğine ulaştım, Sana Sebe`den yakini bir bilgi getirdim” dedi. İhata etmek, bir şeyin sınırlarına vakıf olmaktır. Onun derinliğini ve genişliğini görmektir. İhata, duvar çekmektir. Yani adeta bir şeyin etrafına duvar örerek onu kontrol etmek, kendi nüfuzuna almaktır. İdareci, ihata edemediği memleketin, yerin hakimi değildir. Süleyman`ın(a.s), memleketi ihata etmesi gerekir. Ama bunun için kuşbakışı gerekir. Kuşbakışı için de kuşun uçması gerekir. Hüdhüd gerekir. Hüdhüdü uçmayanın kuşbakışıyla vaziyeti anlaması, duruma hâkim olması mümkün değildir. Hüdhüd, yakini haberi getirdi. Müslümanlar; yakini bilgiyi, isabetli değerlendirmeyi yerde değil, kuşbakışında aramalıdır. Müslümanlardan başka kimsenin Hüdhüdü yoktur. Müslümanlardan başka kimse bu bakış açısına sahip değildir.

Bu meseleden anlaşılacağı üzere İslam idare hukukunda “kuşbakışı” ilkesi vardır. Bu ilkeye göre hareket edildiği takdirde yakini bilgi sahibi olunur. Her şey yerli yerine konulur. Kararlar hikmetle alınır. Toplumun sorunları net bir şekilde görülür. Çözüm yolları rahatça tespit edilir. Kuşbakışına sahip zatlar; Ümmetin vahdetinin, huzur ve selametinin teminatıdır. Eğer böyle olmazsa toplumda kapalı alanlar oluşur. Herkes kendi dairesine hapis olur. Bu da onun asabi olmasına yol açar. Bulunduğu yerde kuruntu içinde, sersem bir halde olur. Bu ülkede “kuşbakışı” ilkesini düstur edinen, herkesi gören, doğuya-batıya, her yöne nazır, zemine vakıf, herkese adalet ve basiretle yaklaşan BİR HAREKETE hayati derecede ihtiyaç vardır.

İman ve ihlâs ile hareket ederek, kuşbakışına sahip HAREKET olma yolunda ilerleyen Müslümanlara selam olsun.