• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Farz-ı ayn, mükellef olan her Müslümanın bizzat kendisinin yapması gereken farzdır.

Müslümanlardan gerekli miktarda kimseler tarafından yapıldığında, diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farz türüne ise Farz-ı kifaye denir. Farzı kifayenin özelliği bir topluluk tarafından yerine getirilmediğinde toplumun tüm bireyleri için farzı ayn haline gelmesidir. Bu durumda farzı kifayeye konu amelden herkes sorumlu hale gelir.

Kifaye, kâfi olan demektir. Farzı kifaye toplumsal bilincin ve sorumluluğun canlı olması gerektiğini ortaya koyar. Ayrıca farzı kifaye toplumun bütünlüğünü, bireylerin birbirleri üzerinden sorumluluğu kaldırmadaki rollerini, fedakârlıklarını da ifade eder. Farzı kifaye, birlik ve dayanışma ruhunun pratiğe dönüşmüş halidir.

Farz için var olan bu ayırım aslında sünnet için de söz konusudur. Belki bu tabir ilk defa bu köşeden ifade ediliyor. Ama ilk olarak ifade edilmesi bu kavramın vücut bulmasına engel olmamalı, bilakis teşvik olmalıdır.

Sünnet, sözcük olarak "iyi ya da kötü işlek yol, gidişat, davranış" gibi anlamlara gelir. Kavram olarak bizzat peygamberin (sav) sözleri ve filleri veya onaylamış olduğu söz ve amellerdir.

Sünnetin hükmü, “işlendiğinde sevap kazandırır, terk edildiğinde günaha yol açamaz” şeklinde tarif edilmiştir. Bu sünnetin genel hükmüdür. Sünnetin tek tek tüm bireyler tarafından yerine getirilmesi elbette takdire şayan bir durumdur. Fakat sünnetin kifayet boyutu da vardır. Yani bir topluluk sünneti uygulayarak toplumun tümünü sorumluluktan kurtarır.

Ama eğer bir sünnet terkedilmeye, unutulmaya yüz tutmuşsa bu sünnetin ihya edilmesi, tekrar işler hale getirilmesi “sünnet-i ayndır”. Çünkü bir sünnetin tamamen unutulması caiz değildir. Sünnet bir yol olduğu için o yolun işaretleri ve sınırları belli olmalıdır ki, insanlar istedikleri zaman o yolun üzerinde yürüsün. Sonraki nesiller o yolu kaybetmesin.

Örnek olarak teravih namazı işler durumdadır. Müslümanlardan büyük bir topluluk tarafından yerine getiriliyor. Bu da sünneti kifaye anlamında umulur ki geri kalanların üzerinden sorumluluğun kalkmasına vesile oluyor. Fakat bazı sünnetler vardır ki unutulmaya yüz tutmuş ya da işaretleri zayıflamıştır. Buna itikâf sünnetini örnek verebiliriz.

İşte bu ve buna benzer bir sünnetin unutulması riski ve ihtimali ortaya çıktığında bu sünneti yerine getirmek sünnet-i kifaye olur. Mutlaka bir topluluğun bunu yerine getirmesi gerekir yoksa bütün toplum sorumluluk altına girer.