Haber-Yorum

Torunlarımız bizi hiç ama hiç sevmeyecek!!!

Müslüman dünya Endülüs İslam Medeniyetinin yok olmasını sessizce bekledikten sonra, yaşanan soykırım üzerine bolca ağıtlar yaktı. Şimdi tarih tekerrür mü ediyor. Aynı şey Gazze için de mi yapılacak?

Abone Ol

Doğruhaber - Mesut Tunce

Bir medeniyetin yok oluşuna şahit olmak, yalnızca o toplumun tarihinden bir sayfa koparmaz; insanlığın vicdanından da bir parçayı söküp alır. Bugün, Gazze’de olanlara bakarken, tarihte yaşanmış bambaşka bir felaketi hatırlamamak mümkün değil: Endülüs.

Endülüs: Bir medeniyetin göstere göstere imhası

711 yılında ilk olarak Tarık bin Ziyad tarafından fethedilen topraklarda kurulan Endülüs medeniyeti, yüzyıllar boyunca ilmin, sanatın, mimarinin ve hoşgörünün merkezi oldu. Ancak 1492'de Gırnata'nın düşmesiyle bu ihtişamlı medeniyet yıkıldı.

Ama yıkım burada bitmedi. Ardından gelen süreç, tam anlamıyla bir soykırım ve kültür kıyımıydı:

Engizisyon Mahkemeleri kuruldu. Arap Müslümanlar sorgusuz sualsiz katledildi. Katliamda kadın çocuk, yaşlı, genç ayrımı yapılmadı. İspanyol Müslümanlar ise din değiştirmeye zorlandı. İnancından taviz vermeyenler engizisyon mahkemelerinde en ağır işkencelere tabi tutulduktan sonra yakılarak şehit edildi.

Camiler kiliseye çevrildi, kütüphaneler yakıldı. Yüzbinlerce kitap ile beraber binlerce yıllık evrensel bilgi birikimi yok edildi. Kalan 3-5 kitap, bugünkü Avrupa aydınlanmasının temelini oluşturdu.

İnsan kemiklerinden yapılan kiliseler, ibadetin kutsal mekanlarını, korkunun karanlık yapıtlarına dönüştürdü.

Müslüman kalma ihtimali olan insanlar her an fişlendi, her an takip edildi, en küçük bir şüphede ya yakıldı ya çarmıha gerildi.

Tüm bunlar olurken, o gün Müslüman dünyasının suskunluğu, bugün bile hissedilen bir yara bıraktı. Ardından yazılan ağıtlar, sadece Endülüs için değil, o suskunluk için de ağlıyordu.

Gazze: Tarihin kötü bir taklidi

Bugün Gazze, neredeyse birebir aynı bir süreci yaşıyor. Ama daha organize, daha sistemli ve daha acımasızca...

İsrailli Siyonist bilim adamlarının, Endülüs’teki katliamı analiz ettiği ve soykırımı başarıya ulaştıran (!) etkenleri incelediği biliniyor. Bu doğrultuda:

Önce konutlar bombalandı: Aileler, evleriyle birlikte yok edildi. Dünyanın gözleri önünde her gün yüzlerce çocuk en acımasız yöntemlerle katledildi. Vicdanlı ama sessiz insanlar, parçalanmış çocuk cesedi görmemek için haber izlemeyi bırakmaya başladı.

Ardından okullar, hastaneler hedef alındı: Güvenli sanılan her yer hedefe dönüştü. BM okulları, halkın sığındı camiler ve kiliseler, sivil sığınaklar, hastaneler hedef alındı.

Sığınacak yer kalmayınca göç başladı, ama bu da planlıydı. Çünkü göç edenlerin kurduğu çadır kamplar da bombalandı.

Gıda yardımlarına bağımlılık yapan maddeler katıldı: New York Times ve The Intercept gibi yayın organları, yardımlarda nörotoksin seviyeleri yüksek katkı maddelerinin bulunduğunu rapor etti. Uzmanlar, bu maddelerin çocuklarda sinir sistemi gelişimini engelleyici etki oluşturabileceğini belirtti.

Son aşamada, gıda dağıtımı sırasında insanlar hedef alınmaya başlandı: Şu an insani yardım almak için kuyruğa giren insanların üzerlerine bombalar atılıyor, ateş açılıyor, her gün yüzlerce aç insan, Siyonistler tarafından hiçbir vicdani belirti gösterilmeksizin katlediliyor.

Tüm bu adımlar, bir halkı ya yok etmeyi ya da çaresizlikle yerini yurdunu terk etmeye zorlamayı amaçlıyor. Siyonist vahşiler, dünyaya göstere göstere, acımasızca bir soykırım suçu işliyor.

Sessiz dünyanın suç ortaklığı

Atalarımız “iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” demişler. Siyonist katillere söyleyeceğimizi söyledik. Şimdi bir de kendimize bakalım isterseniz.

Bugün Müsülman dünyasının hali ne yazık ki Endülüs’ün yok edildiği zaman yaşayan Müslümanlarınkiyle aynı. Gemi göndermekten aciz, boykot yapmaktan yorgun, söz söylemekten korkar bir haldeyiz.

Bazıları kendilerince meşru sebepler arkasına saklanıyor: "Uluslararası denge", "ticari kayıplar", "stratejik ortaklıklar"... Her ülkenin basını, kendi ülkesinin yöneticilerini eleştirecek ifadeler kullanmaktan çekiniyor. Buna da ulusal çıkar adını veriyor. Ama bu gerekçeler, bir çocuğun cesedinin başında ağlayan anneyi ikna etmiyor.

Tarihte de Endülüs düşerken, o dönemin büyük güçleri çeşitli siyasi hesaplarla sessiz kaldı. Sonra ne oldu? Endülüs için yazılan kitaplar, yakılan ağıtlar, göğe yükselen feryatlar yaşanan katliamın acısını azaltmaya yetmedi. Endülüs topraklarında kurulan medeniyeti de geri getiremedi.

Tarih, aynı trajediyi ikinci kez kaydetmesin

Bugün Gazze için susanlar, yarın kendilerini aynı çaresizlikle anacaklar. Çocukların kanının aktığı bir coğrafyada, ticaret hesapları yapmak, şuursuzluğun değil; suçun parçası olmaktır.

Bir soru soralım:

Endülüs için yazılan ağıtlar, yarın Gazze için de mi yazılacak? Ağıt yakmak acımızı hafifletecek mi? Gazze’yi geri getirecek mi? Peygember Efendimiz Gazzeli yiğitleri bir bir kucaklarken, biz onun yüzüne nasıl bakacağız.

Eğer ağıtlar yazılacaksa, şunu bilin ki bu sadece Gazze için değil, bugün susan bütün Müslümanlar için de yazılacak. Gazzelilerin izzetli duruşları için yazılan her mısranın sonuna, bizim zelilliğimizi anlatan mısralar eklenecek.

Müslüman dünya Gazze’ye gidip savaşmadı
Bırakın savaşmayı, Silah bile göndermedi
Bırakın silah göndermeyi, bir lokma ekmek bile göndermedi
Bırakın bir lokma ekmek göndermeyi, boykota bile yeltenmedi
Bırakın boykota yeltenmeyi, Gemiler dolusu gıda ve savaş malzemesini soykırımcılara gönderdi

Tarih yine kaydedecek ama bu kez, Gazzelilerin izzetinden çok bizim zilletimiz konuşulacak. Torunlarımız bizi hiç ama hiç sevmeyecek…