Genel olarak muhakeme etme, karar verme ve zihinsel işlevleri bir amaca yönelik olarak kullanabilme becerisi olarak niteleyebileceğimiz zekâ, insanın öğrenme sürecinde olduğu gibi ülkelerin kalkınmasında da çok önemli bir faktördür.
Şu an dünya üzerinde kullanılan eğitim sistemleri genel olarak normal zekâ olarak kabul edilen ortalama zekâya hitap edecek şekilde tasarlanmaktadır. Bizim eğitim sistemimiz de bu açıdan diğer bütün ülke eğitim sistemleriyle benzerlik gösterip ortalama zekâya sahip, toplum geneline hitap edecek şekilde hazırlanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne de bu şekilde devam etmiştir.
Ülkelerin eğitim sistemlerindeki temel farklılıklar ortalama zekânın altındaki ve üstündeki bireylere yönelik programlarla kendini göstermektedir. Kimi ülkelerde eğitim programları hazırlanırken bu öğrencilerin farklılıkları dikkate alınmıyorken özellikle eğitim sistemi gelişmiş ülkelerde bu farklılıklar çok önemsenmekte bu durumdaki öğrencilere yönelik çok detaylı eğitim programları geliştirilmektedir.
Ortalamanın altında zekâya sahip bireylerin eğitim durumunu ayrı bir yazı konusu olacak şekilde burada bırakıp bugün daha çok normalin üstü zekâya sahip bireylerde eğitim politikalarımız ve bunun sonuçları üzerinde duracağız.
Genel olarak zekâ testlerine göre 130 ve üzeri IQ ya sahip bireyler üstün yetenekli mevzuatımızdaki tabiriyle özel yetenekli bireyler olarak kabul edilmektedir. Sayı olarak toplumu oluşturan kişilerin ancak %2’lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ derecesine sahip özel yetenekli bireylerimize yönelik yeteri bir eğitim programımız yok maalesef.
Bu yetersizlikler maalesef ciddi bir beyin göçü olarak karşımıza çıkmakta olup ülkemizde yetişip ciddi çalışmalar yapacak Aziz Sancar, Fuat Sezgin, Oktay Sinanoğlu ve daha birçok değerimizin maalesef yurtdışında kendilerini göstermelerine sebep olmaktadır.
Eğer biz özel yetenekli bireylerimiz için yeterli bir çalışma ve yetişme ortamı oluşturursak kayıp hazinemiz olan ilmin gerçek topraklarına geri dönüp burada gelişmesini sağlamış olacağız.
Belki de yaşadığımız bu dönemde Anadolu’nun bağrında sayısız İbn-i Sinalar, Farabiler ve Cezeriler yeteneklerinin farkında olmayarak doğup yaşayıp ölmektedirler. Çünkü biz eğitim sistemlerimizde maalesef onların bu yeteneklerini keşfedecekleri bir ortamı oluşturamıyoruz. Son yıllarda bu alanda ciddi çalışmalar yapılsa da henüz istenen seviyede değil.
Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği'nin 29. maddesine göre "Özel eğitim ihtiyacı olan bireylerin eğitsel değerlendirme ve tanılaması ile bu bireylere sunulan eğitimin niteliğini artırmak için araştırma, geliştirme, inceleme, uygulama ve izleme yapmak üzere" bir merkez ve okul açılabileceği hükmüne dayanarak 2017-2018 yılında İstanbul’da ARGEM ortaokulu ve Lisesini kurarak bu alandaki ilk resmi kurumunu açmıştır.
ARGEM'de özel yetenekliler için özel olarak hazırlanmış, hızlandırılmış ve zenginleştirilmiş bir öğretim programı uygulanmaktadır. Ülkemizde özel yetenekliler için ilk defa denenen bu ayrı okul projesinin yaygınlaştırılarak en ücra yerdeki özel öğrencinin bile keşfedileceği şekilde taramalar yapılmalıdır.
Bakanlık bu alanda politikaları hassasiyetle belirleyip ciddi yatırımlar yapmalıdır. Çünkü bu şekilde yetişen her bir bireyin ülke eğitimine, ekonomisine ve gelişimine çok büyük katkıları olmaktadır.