Dinimizin önemli şiarlarından olan Kurban Bayramı’nı Gazze Şeridi’ne yönelik 9 aya yakındır gerçekleşen işgal, yıkım, katliamlar ve soykırımın gölgesinde buruk bir şekilde karşıladık.
Siyonist terör rejimi, arkasına aldığı ABD başta olmak üzere dünyanın egemen, müstekbir devletlerinin açık ve sınırsız desteğiyle sınır tanımadan her türlü alçakça vahşet ve katliamlara her gün yenilerini ekliyor. Hiçbir kutsalı ve savaş ahlakı olmayan israil terör örgütü (İTÖ) sivillere, yardım kuruluşlarına, hastanelere, BM binalarına, camilere ve “güvenli bölge” diye sivilleri göçe zorladığı bölgelere yasaklı kitle imha silahlarını kullanmaktan geri kalmıyor. Katliamlar ve vahşet yetmezmiş gibi bir de abluka ve ambargo ile sivilleri aylardır açlık, susuzluk ve ilaçsızlığa mahkûm ediyor ve açlığı bir silah olarak kullanmaktan geri kalmıyor.
Durum bu kadar vahim iken, açlık, hastalık ve saldırılardan dolayı kitle ölümlerinin yaşanmasının kuvvetle beklendiği bir ortamda ümmet olarak bizler ne yapıyoruz? Sanki hiçbir sorun yokmuş gibi, Gazze’de soykırım ve barbar katliamlar yaşanmıyor gibi, açlıktan çocuklar kırılmıyor ve yakılarak ve parçalanarak öldürülmüyor gibi ve her şey sanki süt limanmış gibi “bayram” kutluyoruz. Bu utanç verici vaziyetimiz yetmezmiş gibi her yıl olduğu gibi: Kurban şöyle olsa olur mu? Kimler kurban kesmeli? Kurban kimlere verilir? Kurban eti nasıl saklanmalı ve nasıl tüketilmeli? Hacda şöyle yaparsak olur mu? benzeri kurban ve hac ile ilgili “tuhaf” sorular ile alimlerimizi meşgul ediyoruz.
Biz bu düşüncede iken, İTÖ sivilleri ve çocukları bombalarla ve açlıkla kırmaya devam ediyor. Gazze Şeridi’nden duruma isyan eden ve haykıran Filistinli bir kardeşimizin şu feveranı belki bizi kendimize getirir:
“Ey Arab ve İslam ümmeti size söylüyorum: Gerçekten sizin kurban kesmenize gerek yok. Çünkü zaten siz bizi kurban ettiniz. Ama ben bu şehidler diyarından size diyorum ki: Allah bu kurbanlarınızı kabul etsin. Ama şundan emin olun ey Arab ve Müslüman yöneticiler! Ahiret sizi bekliyor. Dünyada istediğinizi yapın, istediğiniz gibi yaşayın. Senin Allah’ın var ey Gazze O sana yeter.”
İşte Gazze halkının tercümanı olan bu haykırış, ümmeti ve ümmetin liderlerini kendine getirmeyecekse ne kendine getirecektir? Ümmet ne zaman ayağa kalkacaktır? Bu utancı ne kadar taşıyacağız? Maalesef ümmet olarak Gazze’ye yeteri kadar sahip çıkmıyor ve onları kurban veriyoruz.
Gazze’ye karşı bu kör ilgisizlik ve vurdumduymazlık devam ederken, dünya liderleri başka işleri yokmuş gibi Ukrayna savaşının sona ermesi için İsviçre’de “Ukrayna Barış Zirvesi’ düzenliyorlar. 92 ülke ve 57 liderin katılımıyla zirvede barış çağrısı yaparak savaşın genişlemesi endişesini dile getirdiler. Peki, Ukrayna’da savaş var da Gazze Şeridi’nde sivillere yönelik bir soykırım yok mu? Hani BMGK’da karar aldınız? Hani ateşkes ve barış olacaktı? Tabi ki konu Müslümanlar olunca bu kavramlar sadece dünya kamuoyunu oyalamak için kendi aralarında top çevirmek için kullanılır. Akan kan Müslüman kanı olunca onları hiç ilgilendirmez aksine İTÖ’ye yeni vahşetler için zaman kazandırmaya çalışırlar.
Neyse ki Gazze’de Kassam Tugayları ve Kudüs Seriyyeleri başta olmak üzere direniş grubu mücahidleri var da hem Gazze halkını hem de ümmetin onuru için mücadele ediyorlar ve gönlümüze su serpecek müjdeli haberleri veriyorlar. Allah (CC) yardımcıları olsun, onları ve halkı korusun. Kur’an’da vadettiği yardım ile onları muzaffer ve batılı darmadağın etsin inşallah.
Selam ve dua ile…