Selahaddin Yıldırım

Babalar Kendilerini Hep Saklar

15.04.2024 01:00:32 / Selahaddin Yıldırım

Babam odamın lambasının gereksiz yandığını görse “Neden lambanı açık bırakıp çıkmışsın, bu elektriğin boşa harcanması neden??” der ve beni uyarırdı.

Lavaboya girer de musluğun iyice kapatılmayıp damladığını gördüğü zaman da yüksek sesle: “Neden musluğunu tam kapatmamışsın, bunca suyun boşa akıtılması haktan reva mıdır”? deyip kızardı bana.

Evdeki tasarruflarımın olumsuz olanlarını eleştirme tavrı, o hasta düşene kadar hep devam etti.

Babamın hastalandığı günde, meşhur bir şirketteki önemli bir görev için sözlü mülakatım vardı. Bu iş için uzun zamandır bekliyordum.

Kendi kendime “Şu mülakatı başarsam da bu evden de bu ihtiyardan da kurtulsam” diye temenni ediyordum.

  Sabah erkenden hazırlandım. Güzel elbiselerimi giydim, iyi kokular süründüm. Evden tam çıkmak üzereyken omzuma bir elin dokunduğunu hissettim. Dönüp bakınca babam olduğunu gördüm. Hastalıktan beti benzi solmuş olmasına rağmen bakıp gülümsedi ve cebime biraz para bırakıp şöyle dedi: “Tavır ve konuşmalarında hep olumlu ol. Hiç bir soru karşısında heyecanlanıp telaşlanma”.

Onun bu öğüdüne içten olmasa da teşekkür ettim. Kendi kendime, “Şansımı aradığım şu günde bile bu ihtiyarın nasihat ve yönlendirmelerinden kurtulamıyorum” deyip evden çıktım. Ücretli bir arabaya atlayıp sınavın yapılacağı yere vardım.

   Şöyle etrafa bakınırken kapı önünde ne bir güvenlik görevlisi ne de gelenleri yönlendirecek birinin olmadığını görünce şaşırdım. Yönlendiren levhalardan başka bir şey yoktu.

   Şirketin dış kapısından içeri girerken kapı kolunun yerinden çıkmış olduğunu fark ettim. O anda az önce babamın “olumlu ol” öğüdünü hatırlayıp hemen kapı kolunu yerine yerleştirip düzelttim. Sonra yönlendirici işaretlere bakıp ilerledim. Şirket binasının bahçesinden geçerken hortumdan suyun yola aktığını gördüm. Demek bahçıvan suyu kapatmayı unutmuştu. Babamdan unutmaktan kaynaklı hatalarımdan yediğim fırçalar aklıma geldi ve vanayı bulup suyu kapattım.

   Sonra levhaları takip edip şirketin merkez binasına girdim. Merdivenleri tırmanmadan önce girişteki bütün lambaların açık olduğunu gördüm. “Babam olsa bir ton laf ederdi” diye aklımdan geçirdim ve gidip şu gündüz vakti açık duran lambaları söndürdüm.       

  Nihayet sınavın yapılacağı en üst kata vardım. Vardım varmasına da gördüğüm o kalabalık manzara beni gerçekten şaşırttı. İsmimi sıraya yazdırdım ve bir köşede bekledim. Mülakata gelenlerin kimi filanca Amerikan üniversitesinden mezun, bazısının şu kadar iş tecrübesi var.

   Kendi kendime ben en iyisi mülakata katılmayıp gitsem mi diye düşünürken babamın bana bir sürü şeyler diyeceğini düşünerek “Ya sabur” çekip beklemeye koyuldum. Sonra baktım mülakat için içeri girenler fazla tutulmadan çıkıyorlar. Kendi kendime, “Yahu şu adamlar bu zarif giyimleri, yüksek tecrübe ve diplomalarıyla beğenilmiyorlarsa beni mi beğenecekler!!.” Dedim.

Oturduğum yerden kalktım ve bu iş bana göre değil deyip ikinci defa mülakata girmemeye azmettim. Tam gidiyordum ki baktım görevli ismimi okudu. Aniden karar değiştirip döndüm ve içeriye girdim. Sandalyeye oturdum. Karşımda üç kişi vardı. Bana baktılar ve gülümsediler. Sonra içlerinden biri: “Görevi ne zaman devralmak istersiniz?” dedi. Bir an şaşırdım ve “Herhalde bunlar benimle alay ediyor” dedim. Bundan sonra sorular gelecek sandım. Gene babamın sınav esnasında kendime güvenmem konusundaki öğüdünü hatırladım. Kendimi toparladım ve: “Sınavı kazanmam durumunda göreve başlarım.” dedim.

   Komisyonun diğer bir üyesi “Sen sınavı kazandın ve bu iş bitmiştir” deyince ben, “Ama herhangi bir soru sormadınız” deyince komisyonun üçüncü üyesi: “Biz soru sorup cevap almak şeklinde buraya gelenlerin hiç birinin yeteneklerini ölçemeyeceğimizi biliyoruz. Bu nedenle şahsı değerlendirmemizin pratik bir uygulamaya dayanmasını kararlaştırdık. Kamerayla içeri girenleri izledik. Yol boyunca üç müdahale gerektiren olay vardı. Bunlara ancak sen müdahale ettin ve kazanan sen oldun.”

Bu anda kafamda sadece babam vardı. Başka hiçbir şey değil. Bir an önce dönüp ellerini ve ayaklarını öpmek istiyordum. Dışı sert ama içi merhamet dolu o koca çınarı anlamış olmanın rahatlığı ile sınav salonundan çıkıp eve doğru ilerledim. Evin önünde komşu ve akrabaların olduğunu görünce şaşırdım. Toplanan kalabalığın bana bakışlarından bir şeyler olduğunu sezdim. Evet, ben sınavdayken babam bu fani dünyaya veda etmişti.

O koca çınarı tanımada gecikmiş ve fırsatı kaçırmıştım artık. Ve o büyük babalar nedense kendilerini hep saklar. Evlatlarının kendilerinden hep daha iyi olmalarını bir tek onlar ister.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar