Selahaddin Yıldırım

   İnsana verilmiş en büyük nimet

28.03.2022 07:00:00 / Selahaddin Yıldırım

Zaman; çabuk geçip giden, geri getirilemeyen, satın alınamayan, saklanamayan en paha biçilmez nimet ve servettir.

   Parayla zamanı eşit gören ve “vakit nakittir” ifadesi yanlış ve eksiktir. Biz kaybettiğimiz malı ve serveti yeniden kazanabiliriz; ama zamanı kazanamaz, geri getiremeyiz ki. Zamanın kıymetini birazcık anlamak için işlerin yoğunlaşması veya ömrün sonunun yaklaşması gerekir. Şurada burada gezinip duranlar zamanın kıymetini ne bilirler. Sanırım zamanın kıymetini hakkıyla idrak edebilmenin yegane bir yolu var; o da ölmek. Ölen kişiden gayrısı zamanın ne derece kıymetli olduğunu asla bilemez. Burada Hz. İmam Ali(ra)’nin şu sözünü hatırlamak gerekir: “İnsanlar uykudadırlar, ölünce uyanırlar”  Mevla bizi ölümle uyandırmadan evvel uyanık kıldığı kullarından eylesin.

Her birinize ölüm gelip, “Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam!” diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın”.             (Münafikun,10)

   Dünyevi işlerin koşuşturması arasında çok değerli anlarımızı hiçbir şeye değmeyen gereksiz işler peşinde tüketiyoruz maalesef. Bunun için zamanı iyi bir plan yaparak düzenlemeye şiddetli ihtiyacımız olduğu kesindir.

   Öncelikle kalıcı işlere yoğunlaşmak; biz şu fani dünyadan göçtükten sonra da geride kalabilecek işlere yönelmek gerekir. Nebevi ifadede buna “sadaka-i cariye” denmiştir. “Ölmek istersen ölmeyen bir eser bırakmak” ifadesi de bunun halk dilindeki yaygın veciz ifadesidir.

   Zamanımızı sadece kendi ihtiyaçlarımızı elde etmek için değil, başka insanların ihtiyaçlarını gidermek, onlara yardımcı olmak için de zaman ayırma gerekir. Her şeyin sadakası var denmiştir. Hayat anlarının sadakası da başkaları için zaman ayırmaktır diyebiliriz. Öncelikle akraba ve komşular başta olmak kaydıyla imkanlarımızın el verdiği ölçüde diğer insanlara yardım etmek, hastaları, fakirleri ziyaret etmek insani ve İslami bir vazifedir zaten.

   Zamanımızın çok kıymetli olduğunu her an unutmadan yaşamak, yarının işlerini bir gün öncesinden planlayıp onları yapmaya zihnen kendimizi hazırlamak doğru olandır. Hatta gerektiğinde yapılması gereken işleri önem sırasına göre listeleyip yazmak, işlerin aksamaması ve unutulmaması açısından bir gerekliliktir. Her sabah kalktığınızda ne yapacağınızı biliyor olmak günü kurtaracak ve boşa geçmesini engelleyecektir. Her yeni günün elimize verilen beyaz boş bir sayfa olduğunu, buna neleri yazdıysak yarın o yazdıklarımızın karşımıza hesabıyla beraber çıkacağını asla unutmamak gerekir.

   Hayatın süratle elden çıktığını, geçip giden vaktin asla geri getirilemeyeceğini unutmak ne büyük bahtsızlık ve zarardır. Mevla bizi çok yakın olan ölümü ve ondan sonraki hesap gününü unutan bedbahtlardan eylemesin.

Yazar Kazancakis, bir ihtiyara "neye bakıyorsun?" diye sorduğunda, ihtiyar adam gözlerini akan sudan ayırmadan şu cevabı verir: Hayatıma oğlum, akıp giden hayatıma.

Hayatın süratle akıp giden özelliğini şair şöyle dile dökmüş: 

İşbu mânâ-yı bedîhî görünen gün gibidir

Ömür bin yıl dahi olsa bir gün gibidir.   (Arif)

Sanırım bu konuda söylenmiş en doğru ve güzel söz ise şairin şu dizesidir:

Ana rahminden geldik pazara

Bir kefen aldık döndük mezara.

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar