Selahaddin Yıldırım

İlmin Anahtarı Sormaktır

15.11.2021 06:28:45 / Selahaddin Yıldırım

   “Soru sormak” deyip geçmeyelim. Öncelikle herhangi bir konuda soru sormak, o konuyu araştırdığımız ve merak ettiğimiz anlamına gelir. Düşünen, okuyan insanlar soru sorarlar; ama aksi durumdakiler soru sorsalar bile yeni bir bilgi ortaya koymayacak türden gereksiz şeyler sorarlar ya da bilineni tekrarlayıp dururlar. Kişinin sorduğu soru, onun kabiliyet ve seviyesini de belirler. Yani iyi soru sorabilmek için düşünmek ve iyi okumak gerekir.

   Kur’an-ı Kerim, sorular ve o sorulara verilen cevaplarla oluşan diyaloglara yer verir. İnsanın yaratılış kıssası anlatılırken yüce Mevla’nın konuyu meleklere sorması ve onların verdiği cevap düşündürücüdür. Bakara suresinin ilk ayetlerinde geçen bu diyalog çok önemli mesajlar taşır. Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.” demişti. Dediler ki: “Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek birini mi (halife) kılacaksın? Oysa bizler seni tüm eksiklerden tenzih ederek sana hamd etmekte ve seni takdis etmekteyiz.” (Allah) dedi ki: “Şüphesiz ki ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum.” (Bakara, 30)

   Allah Teala yeni bir şey öğrenmek için değil, zaten buna da ihtiyacı yoktur; ama meleklere bilmedikleri yeni bir şeyi öğretmek için soru sorma tekniğini kullanıyor. Muhatabı düşünmeye ve konuşmaya sevk ederek onu geliştirmek de diyebiliriz bu tekniğe. Antik dönem filozoflarından Sokrat’ın bu metodu çok sık kullandığını biliyoruz. Bakara suresinin bu ilk ayetlerinde “ne kadar bilgin olsanız da bir iş yaparken sorun, konuyla ilgili bir anket yapın” mesajı da vardır.

   Yine İblis’in, Adem’e secde etmemesi kıssasında da çıkarılacak çok önemli dersler vardır. “Andolsun ki sizleri yarattık, sonra size şekil verdik, daha sonra meleklere: “Âdem’e secde edin.” dedik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O, secde edenlerden olmadı.(Allah) buyurdu ki: “Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?” Dedi ki: “Ben ondan daha hayırlıyım. (Çünkü) beni ateşten, onu topraktan yarattın.” (A'râf 11-12)

   Bu ayette de sanki ilahi mesaj bize şöyle diyor: Kişi yanlış yapmıştır; ama bunu hangi düşünceyle yaptığını ancak sorarak öğrenir ve ortaya koyabilirsiniz. Zira insanları suça sevk eden düşünceleridir. Her şeyden önce suç işleyen kişi önce onu düşünür, planlar ve ondan sonra o suçu işler. Şimdi bir parantez açıp şunları da eklemeliyiz. İnsanların kafasına, gönlüne hükmeden bir eğitim sistemi olmadan onları suçtan alıkoymak çok çok zordur. Beşeri çabalar bu konuda yetersiz kalır. Ama kalbe, akla imani değerler hükmedince hiçbir polisiye tedbire de lüzum kalmaz. Ne yazık ki insanoğlu kolay olanı değil de zor olanı seçiyor. Bugün insanların birbirlerine zarar vermemesi için ne çok masraflar yapılıyor. Dünya servetinin yarısından fazlası güvenlik ve savunmalara harcanıyor. Yani kısacası insanın gönlüne hükmeden ilahi yasanın egemen olması gerekir ki insanlık rahat etsin, gerçek güvenliğe ulaşsın. Bu olmadan suçluya ceza yağdırmak bir fayda sağlamaz. Yani sivrisinekleri öldürmek çare değildir, bataklığın kurutulması asıl önemli olandır. 

   Kur’an, bir konudaki bilgisizliği gidermenin yolunun da sormak olduğunu söyler ve sorunun kime sorulması gerektiğini de belirler. “Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun.” Soruyu, doğru bilene, işin uzmanına, Allah’a karşı sorumluluk bilincine sahip olana sormak gerekir ki, alınacak cevap bizi yanıltmasın ve yanlışa sevk etmesin. 

   Tarihte düşülen birçok vahim hataların çoğunlukla, bilgin sayılan ya da öyle bilinen bir kişinin ölçüp biçmeden verdiği bilgilendirmelerin sonucunda meydana çıktığını unutmamak gerekir. Tarihte de günümüzde de en büyük tehlike, “ben her şeyi en iyi bilirim” tavrındaki insanlardır. Böyleleri kendilerine sorulan her soruya gelişigüzel cevaplar vermekten de sakınmazlar. Sanki “yarım hoca dinden, yarım doktor da candan eder” atasözü böyleleri için söylenmiştir. Kısacası soru sormak da cevap vermek de bilgi ve birikim isteyen bir konudur.

   Soru sormanın ve cevap vermenin usul ve adabıyla ilgili bilinmesi gerekenleri bir başka güne bırakıp bugünkü yazımızı bir Kürt atasözüyle noktalayalım: “Ji zana bipirse, ji nezana bitirse” (Bilene sor, bilmeyenden de kork.)

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar