Dünyayı bir okula benzetirsek, peygamberler o okulun öğretmenleridir. Bütün peygamberlerin en önde gelen sıfatı muallimliktir. İnsanlık tarihindeki iyi olan her şey peygamberlerin verdikleri eğitim ve mücadelenin sonucu ve meyvesidir. Peygamberler sadece dini ve ahlaki alanda değil, hayatı ilgilendiren maddi sahada da insanlığa öncülük etmişlerdir. Maddi ilerlemeleri tetikleyen icat ve buluşların birçoğu peygamberlerin bıraktığı mirasın sonucudur.
Hz. Rasulullah(as) efendimiz hayatın her alanında önder ve rehberliğini o büyük ve etkili öğretmenliğiyle gerçekleştirmiş ve devam ettirmiştir. O büyük muallim, yarı bedevi bir toplumu, onca zor şartlar, kısıtlı imkanlara rağmen çok kısa bir zamanda gayet yüksek seviyelere ulaştırmıştır. Cahiliyye döneminde kız çocuklarını diri diri gömecek derecede yabanileşmiş kişiler O’nun sunduğu nur ile nurlandılar ve insanlığa örnek oldular. Hz. Rasulullah(as) tarihte eşi benzeri bulunmayan bu büyük değişim ve inkılaplarının hepsini kılıç zoruyla değil, o büyük ve etkin öğretmenliği aracılığıyla gerçekleştirmiştir. O’nun ilettiği mesajın bugüne dek ayakta kalabilmesinin, geniş kitlelerce kabulünün yegane sebebi de onun zorla değil, eğitim yolu ile gönüllere kazınmış olmasıdır.
Peygamberlerin ve özellikle Efendimizin muallimliğini bugünkü okullardaki eğitim öğretim faaliyetleriyle kıyaslamamak gerekir. Efendimizin beşeriyete sunduğu eğitim sistemi çok kapsamlı ve geniş, aynı zamanda insanı derinden etkileyen bir öz ve ruha sahiptir.
Onun sunduğu sistemde bütün bir dünya sathı büyük bir okuldur. Bütün insanlar o sınırsız ve süresiz okulun öğrencileridir. Seviyesi ne olursa olsun her kes O’nun sunduğu sistemde kapasitesi ve ihtiyacı kadar hissesini alır. O’nun dersinden filozof da dağ başındaki çoban da faydalanır. O’nun sunduğu eğitimin dili gönül ve muhabbet dilidir ki, her milletten ve kültürden olanlar kolayca anlar, alır ve onu sever. O’nun okulunda Afrikalı Bilal de, İranlı Selman da, Kürdistanlı Caban da, Anadolulu Suheyb de vardı. Bütün farklılıklarıyla her kes O’nun neşrettiği nuru muhabbetle alıp kabul ediyor ve o nuru diğer insanlara da ulaştırmak için canla başla çalışıyordu. Böyle bir okulun tarihte başka bir örneği var mıdır?
Peygamberi okul, teorik bilgilerden çok ameli, pratik bilgileri yaşamın doğal seyrinde öğrettiği için insanları yormaz ve onlara bir külfet de yüklemez. O, verilmesi gerekeni yaşayarak öğreten biricik öğretmendir.
Onca farklılık ve renkliliğe rağmen o bütün insanlara en iyi en etkili ve en kalıcı dersler verebilecek cevhere sahip bir öğretmendi. O her kesin anlayacağı dil ile eğitimini verir, asla buna ara verip tatil yapmazdı. Beşikten mezara kadar kesintisiz devam eden bir eğitim programına sahipti O. Ve şu hakikati asla göz ardı etmemek gerekir ki, O mübarek zatın sunduğu eğitim sadece bilgi aktarmakla sınırlı değildir. O, muallimdi, ama bununla beraber o büyük bir mürşitti. İnsanın özüne dokunarak onu doğruya, iyi olana çekip çeviren, yanlış ve çirkin olandan da uzaklaştıran bir mürşit. Hasılı, bebek için ana sütü ne ise insanlar için de O’nun getirdiği mesaj, okulunun sunduğu eğitim ve terbiye odur.
Hz. Peygamberin(as) eğitimi ilâhi kaynaklı olduğu için elbette ki beşeri eğitim ile farklılıkları olacaktı. O muhatap kitlesinin sadece kulaklarına değil, öncelikle ruhlarına, kalplerine ve diğer manevi duygularının hepsine hitap eden bir ses ve soluğa sahipti.
O’nun kullandığı yazı tahtası her insanın kalbiydi. Oraya yazılan artık silinmezdi. Onun sesi kalplere ulaşır ve oradan etkisini bütün bir hayata yansıtırdı. O, “kalpler ıslah edilmeden insanı ıslah etmenin asla mümkün olamayacağını” çok iyi biliyordu. Zira kalp ve gönül insanın özü, beden ise kabuğuydu. Kalp sağlam ve sağlıklı olursa bedenin yapacağı her iş ve hareket de sağlam ve temiz olacaktır. İşte bu anlayış ve bakış açısı insanı eğitmenin en başarılı, en sağlam ve en külfetsiz yoludur. Kalbe ulaşamayan, sadece kulağa çarpıp zihinde yankılanan kuru bilgiler ne yapabilir? Bu sorunun cevabını bugünkü insanlığın durduğu yere bakarak anlayabiliriz.
İnsanlık bugün her günküsünden çok daha fazla O masum peygamberin getirdiği ilâhi nura muhtaçtır. O nurun tekrar dönüşü ve canlanışı olmadan insanlık; huzuru, adaleti ve kardeşliği yakalayamayacaktır.
Biz de şairin arzu ve niyaz ettiği gibi Rabbimizden niyaz edelim ki o nuru tekrar kalplerimizde canlandırsın, bizi dünya ve ahiret saadetine erdirsin.
Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır! ..
Hacdan döner gibi gel;
Mirac’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!