"Doğduğu gün, öleceği gün ve diriltilip kabrinden çıkarılacağı günde ona selam olsun.” (Meryem:15)
“Doğduğum gün, öleceğim gün ve diriltilip kabirden çıkarılacağım günde bana selam olsun.” (Meryem:33)
Yukarıdaki ayetlerin ilkinde Allah Teâlâ, doğduğu günde Hz. Yahya`ya (as) selam iletiyor. İkinci ayette de Hz. İsa`nın (as) diliyle doğduğu günde kendisi üzerine selam diliyor. Tüm peygamberlerin ve peygamberlik vazifesi olan Allah`a davet ve hidayete öncülük etmiş tüm kutlu insanların doğdukları günde kendileri üzerine selam olsun.
Elbette ki, selamın en yücesi, en ekmeli ve en temizi insanların en yücesi olan Hz. Muhammed (sav)`in doğduğu günde Onun üzerine olsun. Ki, insanlar içinde doğduğu günde kendisine selam gönderilmeye en layık kimse Odur.
Yalnız doğduğu güne değil, Onun doğduğu şehre ve eve selam olsun.
Onun yöneldiği beyte ve alnını koyduğu secdeye selam olsun.
Ona gelen vahye ve vahyi getirene selam olsun.
Onun gece yürütüldüğü mabede ve oradan yükseltildiği gökteki yere selam olsun.
Miraçtaki buluşmaya selam olsun.
Vahyin geldiği Hira`ya, hicreti esnasında sığındığı mağaraya selam olsun.
Onun hicret ettiği şehre selam olsun.
Onun muhacir ve ensarına selam olsun.
Onun bina ettiği mescide selam olsun.
Vefat ettiği güne, kabrine ve yeniden diriltilip çıkarılacağı güne selam olsun.
Onun makamına, kevserine, şefaatine selam olsun.
Onu yaratana ve peygamber olarak gönderene selamların en pakı ve en kutsalı olsun.
Kutlu Doğum etkinliklerinin bid`at olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılıp, bu etkinliklerin eleştirildiği oluyor. İslam dışı unsurlar barındırmadığı müddetçe, Resulullah`ın doğduğu günde merasimler düzenlemek, Onun doğduğu günde sevinmek ve Resulullah`a (sav) doğduğu günde selam göndermek, bid`at olmaktan ziyade Kur`an`i bir sünnettir. Yukarıdaki ayetlerde bariz bir şekilde Allah Teâlâ, Hz. Yahya ve Hz. İsa`nın (as) doğdukları günde kendilerine selam söylüyor. “Kutlu Doğum”larda da baştan sona Resulullah (sav) `a salât ve selam söyleniyor. Kaldı ki bununla yetinilmeyip Resulullah`ın (sav) hayatı ve Allah`ın vahyi, meydanlarda yüz binlere anlatılıyor. İnsanlar nasihatleniyor ve belki de bazıları ilk defa hakikatlerle yüz yüze geliyorlar. Bazılarının İslami dönüşümüne vesile oluyor.
Resullulah (sav) insan kalabalıkları oluşuyor diye, davasını anlatmak için, şirk koşulan panayırlara gidiyordu. Firavun, Hz. Musa`ya (as) sihirbazları ile buluşup, düello gerçekleştirmek için gün belirlemesini söyleyince, Hz. Musa “insanların toplandığı ziynet (bayram) gününüzde” olsun diyor. Aslında o gün, Firavun`un toplanan kalabalığa “Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?” deyip Rabliğini ilan ettiği gündür. Böyle bir günü Hz. Musa niye seçsin? Peygamber Efendimiz (sav) niye şirk koşulan panayırları, çalışma sahası olarak seçsin? İçinde 360 put olmasına rağmen Peygamber efendimiz(sav) niye Kâbe`yi ve Kâbe`ye dönüp namaz kılmayı terk etmedi? Bu soruların cevabı hikmettir. Bu hikmete sahip olanlar da vahyin ve Peygamber (sav)`in izinde, doğru metod ve araçlarla topluma İslam`ı götürüyorlar.
Fırsatları davete dönüştürenlere selam olsun.