Ayın 14`ünde (14.10.2011) ilk duruşmamıza çıkarılıyoruz. Siz bu satırları okurken ya dışarıda ya da “zindan hayatına devam” diyor olacağız. Bakalım, Allah`tan hayırlısı...
Biz insanlar, bir şeyi hayır ve şer olarak nitelendirirken, genellikle günün şartları içinde ve de şahsi hayatımız merkezli (fayda-zarar yönüyle) değerlendiririz. Yaşadığımız an içindeki hayatımıza faydalı ise hayır; zararlı ise şer olarak görürüz.
Halbuki yaşananlar, çoğunlukla günün şartlarını aşıp, kişinin geleceğine etki ederek, geleceğini şekillendirebiliyor. Kişinin şahsi hayatını aşarak topluma sirayet edebiliyor. Dolayısıyla günün şartları içinde hayır diye gördüğümüz bazı şeyler şer; şer olarak gördüğümüz bazı şeyler de hayır olabilir. Ve şahsımız için hayır gibi görünen, toplum için şer; şahsımız için şer gibi görünen, toplum için hayır olabilir.
Hayatı, yaşanan günden ve şahsi daireden ibaret görmemek gerekir. Kişilerin arzuları, hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları şeyler üzerine bina edilen bir hayat düşünülemez. Tabiat hadiseleri (rüzgar, yağmur, kar, sıcaklık, soğukluk...) kişisel yaşamdan ziyade, hayatın geneline bakar. Toplumsal hadiseler de böyledir. Bazı toplumsal hadiselerin bir kısım insanlara zararları olsa da genel yönleri ile insanlık için içtimai faydalar içerirler.
İfk hadisesi bunun en güzel örneğidir. Bu hadise, Peygamber`i(sav) bir ay boyunca şiddetli bir şekilde üzmüş, Hz.Aişe`ye (r.a)kabus olmuş, bazı sahabelere had cezasının uygulamasına ve hane-i saaadet merkezli toplumsal bir çalkantıya sebep olmuş. Bu yönleri ile bakıldığı zaman, hadise çok büyük bir şer olarak görünüyor. Fakat bütün bu şerlerine rağmen, Allah Teala bu hadiseyi Müslümanlar hakkında “hayır” olarak nitelendiriyor.
“.....Onun (İfk hadisesinin) hakkımızda şer olduğunu sanmayın, bilakis o, sizin hakkınızda hayırdır.” (Nur:11) Bakara Suresi`ndeki şu ayet ise, hayır ve şerrin hayatta tezat olarak izdüşümlerinin / yansımalarının olabileceği bilgisini veriyor:
“...Olur ki bir şeyden hoşlanmazsınız. Ama o sizin hakkınızda daha hayırlıdır. Ve olur ki, bir şeyi seversiniz, halbuki o sizin için bir şerdir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara:216)
Bir şeyin hayır olup olmadığını bilmek, akibetinin/neticesinin bilinmesi ile mümkün olur. Akibet/netice, gelecek zaman ile alakalıdır. Gelecek zaman ise, gaybi konulardandır. Gaybı da- geçmiş ve gelecek- tüm zamanları kuşatan, külli bir ilim bilebilir. Bu da sadece Allah Teala`ya mahsustur.
Hayrı bilen ve hayır elinde olan, yalnızca Yüce Allah`tır. Mahlûkların en akıllısı her ne kadar insan ise de; insan da hayatın hayırları ve şerleri konusunda cahildir. Ancak Allah`ın bildirdiği mutlak hayırlar(iman, hidayet, salih amel, takva, rıza-i ilahi, cennet...) ve mutlak şerler (küfür, şirk, nifak, haramlar, gazab-ı ilahi, cehhennem...) vardır. Bunlar konusunda ısrarcı olmalı. Bunlar mutlaktır, zıtlarını barındırmaz ve tezat netice vermezler.
Mutlak hayır ve şerlerin dışındaki şeylerde ise, insan ısrarcı olmamalı. Çünkü insan, neyin kendisi hakkında hayır ve neyin kendisi hakkında şer olduğunu bilemez. Olur ki, ısrarla ulaşmak istediği şeyde helak olması söz konusudur. Kudsi hadislerde bu gerçek dile getiriliyor:
“Kullarım bazen ısrarla benden bir şeyler isterler. Şayet onlara isteklerini versem, onda helak olurlar.” “Kullarımın bir kısmının ıslahı/kurtuluşu zenginliktedir; şayet zenginliği çeker alırsam helak olurlar. Ve bir kısmının ıslahı fakirliktedir; şayet zenginlik verirsem helak olurlar.”
Hz.Ömer de; “zengin veya fakir olmuşum, buna aldırış etmem. Çünkü hangisinin benim için daha hayırlı olduğunu bilmem” diyor. Resulullah(sav)‘ın geri çevirmesine rağmen, mal konusunda ısrarla Resulullah (sav)`tan dua isteyen Salebe`nin akıbetini hepimiz biliyoruz.
Hayır ve şer sadece zenginlik ve fakirlik ile alakalı değildir. Hayatın her yönü ile alakalıdır. Hastalık-sağlık, bela- afiyet, doğurganlık- kısırlık, sınav kazanmak-kaybetmek, ticari kar-zarar, eş seçimi, çocuk ölümü, yolculuk vasıtalarını kaçırma, zindan-saray, ölüm- hayat... Hülasa dünya hayatının her yönü ile ilgili hayır ve şerri bilen, hayır elinde olan Allah`tır.
Gönlümüzün akışına kapılmadan mutlak hayrı Allah`tan dilemeli. Ve “Hayır, Allah`ın seçtiğindedir” deyip, O`nun seçtiğine razı ve teslim olmalı.
Dediğim gibi; siz bu satırları okurken, biz de Rabbimizin hakkımızdaki seçimini yaşıyor olacağız. “Kulum! Hayrın dışarda olmanda”derse, şükrederiz (hem de sabrederiz inş)
Eğer “hayrın içerde olmanda” derse, sabrederiz (hem de şükrederiz inş)
Şerden uzak, hayırda olmak duası ile...