Her güç sahibinin, gücü nispetince orduları ve bu ordularının gücü nisbetince hakimiyet alanı vardır. Her güç sahibi ordularının çeşitliliği ve güçlülüğü oranında güçlüdür. Sahip olduğu bütün gücünü ordularından alır.
Mutlak güç sahibi olan Allah (cc) ise, gücünü sahip olduğu ordularından almaz, bilakis sahip olduğu bütün ordular gücünü O`ndan alır. O`dur bütün ordularına güç veren…
Her güç sahibinin malik olduğu ordular galip oldukları gibi mağlup da olurlar. Fakat Allah`ın orduları hep galiptirler. O`nun orduları, hiç mağlup olmamış ve olmazlar da. Allah (cc), yenilmez ordular sahibidir.
Her güç sahibi, güçlü düşmanlarını ancak büyük ordularla mağlup eder. Allah ise yeryüzünün ilahlık taslayan zorba hükümdarlarını ve ordularını, öyle büyük ordularla falan değil, ordularından sinek gibi küçük bir nefer, kuş (ebabil misali) basit bir asker ile yere serer. Büyük ordular göndermeye muhatap olmadıklarını gösterir ve bu basit neferlerle yeryüzünün devasa güçlerinin köklerini kazır.
“Ondan sonra, onun kavminin üzerine gökten hiçbir ordu indirmedik; indirici kimseler de değildik. (Onların cezası) sadece (korkunç) bir ses oldu. Öyle ki onlar o anda sönüveren kimseler oldular.” (Yasin, 28-29)
Her güç sahibinin malik olduğu orduların çeşitliliği sayıca mahduttur. Bunların sayısı ve çeşidi bilinir. Askeri ordu, polis ordusu, gazeteci medya ordusu, hizmet ordusu, teknolojik ordu vs. ama alemlerin Rabbi`nin ordularının çeşidini kimse bilemez… “Rabbinin ordularını ise, kendisinden başkası bilemez.”(Müddesir, 31) Bu ordularından ancak O`nun helak için kullandıklarını ve haberdar ettiklerini bilebiliyoruz. Melek, rüzgar, ses, korku, yıldırım, taş, sinek, kuş, çekirge, kurbağa, deprem, su vs. Allah (cc), rahmet olarak yarattığı su, bulut gibi latif varlıkları, gerektiğinde azap ordularına dönüştürür.
Sözün özü ve en güzeli: “Yeryüzünün ve göklerin (yenilmez) orduları Allah`ındır. Allah azze ve celle ordularının kudretini her daim insanlığa göstermiştir. Farklı hikmetlere mebni olarak yeryüzündeki ordularına dönem dönem emir vermiş ve onları harekete geçirmiştir. Ordularının emirber bir neferi harekete geçince Allah`ın kudreti, teknolojik güç sahibi uzay çağı insanlığının ise acziyeti, hiçliği ortaya çıkıyor.
Joponyadaki deprem bir daha gösterdi ki, insanlık hangi güçlere ulaşırsa ulaşsın Allah`ın (cc) iradesini asla aciz bıracak değildir. Bütün dünya şiddetli depremlere karşı Japonların sağlam binalarıyla övünür ve bunlarla bir nevi, zımmi olarak depremi aciz bıraktık duygusu ve havaları içinde yaşıyor olmuştu. Hatta deprem haberlerinin ve görüntülerinin soğukkanlı insanların şahsında methiyeler dizilip insanlığın ulaştığı güçle böbürleniyordu. Ama depremin korkunç tablosu, görüntü ve haberleri, ortaya çıkmaya başlayınca insanlığın güç sarhoşu kibirden kalkan burnu yere süründü.
İnsanoğlu ulaştığı güçten ötürü şakirane Allah`a kulluk edip, O`nun kudretinden ve azabından korkması gerekirken, emin duygulular içerisinde asice yaşamaya başladı.
“Gökte olanın(kainatın iradesine vekil kılınan meleklerin) sizi yere bastırmasından emin mi oldunuz? Bir de bakarsınız ki o (yer) sarsılıyordur”(Mülk,16)
Halbuki insanoğlu buruc-u muşeyyedeh (Kur`an tasviri, muhkem kaleler) içerisinde salar da Allah`ın gönderdiği ölüm orduları, onları yakalayıp, sahip oldukları güç içerisinde aciz bırakacaktır.
Tüm bu yazdıklarımdan “Binaları sağlamlaştıran ve tedbir alan insanlık hata etti” sonucu çıkmasın. Bilakis bu ve bunun daha ötesi yapılmalı. Ancak bunlar yaşanırken insanlık ulaştığı güçten dolayı Allah`a şükretmeli, boyun eğmeli, kibirlenerek Allah`ın azabından emin bir şekilde yaşamamalı…
Japonya depremi ve sonrasındaki tsunami dalgaları kıyameti ve içinde yaşanacak kıyamet sahnelerini anımsattı. Allah, erken uyarı modunda kıyameti minimize etti. Azap olarak insanlığa gönderdi ve ibret alınmasını istedi.
“Biz sizi yakın bir azap ile korkuttuk şüphesiz” (Nebe, 40)
Yer (o şiddetli) sarsıntıyla sarsıldığı zaman.” (Zilzal, 1)
“Denizler açıldığı ve (yeryüzü düzlenerek bir deniz olduğu) zaman.” (İnfitar,3)
“Denizler tutuşturulduğu zaman” (Tekvir, 6)