Herkesin bildiği gibi savaşlar adil de olabilir, adaletsiz de olabilir. Bu sınıflandırma doğrudur ancak ne yazık ki tam değildir. Bu sınıflandırma savaşları yürütmenin sadece ahlaki yönlerini dikkate alır, ancak onları yürütmenin siyasi uygulamasını hesaba katmaz. Bu faktör dikkate alındığında, savaşlar "akıllı" ve "aptal" savaşlar olarak ikiye ayrılabilir (terimler oldukça keyfidir, çünkü savaşlar genellikle uluslararası sorunları çözmenin en akılsız yoludur ve bu terminoloji yalnızca silahlı bir çatışmanın entelektüel detaylandırma derecesini karakterize eder ve bu fenomenin genel makullük derecesi hiç de değildir).
“Akıllı” savaşlar, yabancı topraklarda (kendi topraklarından maksimum mesafede), belirleyici anda çatışmanın sonucu üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olabilmek için başkasının elleri tarafından ve savaşan tarafların nüfusunun ve kaynaklarının eşzamanlı olarak yok edilmesiyle, kendi kaynaklarının maksimum düzeyde korunmasıyla yürütülür. Savaşan tarafların karşılıklı tükenmenin kritik aşamasında, hakem ve barışçı olarak hizmetlerini sunan belirli bir üçüncü taraf ortaya çıkar ve bu aşamada, iradesini çatışmanın diğer tüm taraflarına dayatmak için yeterli güç ve kaynaklara sahip olan tek taraf bu taraftır… Neredeyse yüzde yüze yakın bir olasılıkla bu hakem ve barışçı tarafın ‘akıllı savaş’ın gerçek başlatıcısı ve müşterisi ya da en azından gerçek yöneticisi olduğunu söyleyebiliriz…
"Akıllı" savaşların aksine "Akılsız" savaşlar, kişinin veya devletin kendi topraklarında veya komşu topraklarında, kendi kaynaklarının mümkün olan maksimum harcamasıyla, askerler ve siviller arasında maksimum kayıpla, yani aslında kendi kendini yok etmeyle yürütülen savaş metodudur… Tarihsel deneyimler, Batı'nın, özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nin "akıllı" savaşlara, İslam ümmetinin ise "akılsız" savaşlara en büyük eğilimi gösterdiğini gösteriyor… Bu durumda ABD’nin ‘akıllı savaş’ına tipik bir örnek İkinci Dünya Savaşı'dır. ABD, asgari maliyetle, sanayileşmiş Batı Avrupa'nın, Avrupa'daki askeri üslerin, Atlantik'in, Kuzey Kutbu'nun, Akdeniz'in, Hint ve Pasifik Okyanuslarının ve Güneydoğu Asya'nın doğrudan kontrolünü ele geçirdi; tazminatlardan muazzam karlar elde etti; endüstriyel teknolojide bir atılım gerçekleştirdi. Hem silahlanma yarışından hem de mağlup Almanya'dan gerekli bilgi ve uzmanların pompalanmasından ve nihayetinde bugüne kadar devam eden küresel siyasi ve endüstriyel hâkimiyet elde etti… Amerika için “akıllı” bir savaşın ana ödülü süper güç statüsü elde etmek oldu…
İslam ülkelerinin ‘akılsız’ savaşı Batı'nın "akıllı" savaşıdır. Batı, İslam ülkelerden borçlarını ödemesini ve yerine küstah köleyi koymasını talep edecek. Müslüman cesetleriyle Batılı petrol şirketlerinin Ortadoğu petrol sahalarına giden yolunu açan ABD özel kuvvetlerinin haydutları bu akıllı savaşları yürüttükçe bizler hep bu halde olacağız… Suriye’de, Libya’da, Afganistan’da, Yemen’de ve diğer İslam ülkelerinde yürütülen ve şimdi Gazze’de sizce hangi savaşlar yürütülmektedir? Hatırlayın… 1941'de Almanya'nın SSCB'ye saldırmasının hemen ardından ABD Başkan Yardımcısı Harry Truman şunları söylemişti: “Almanya'nın kazandığını görürsek Rusya'ya yardım ederiz. Rusya'nın kazandığını görürsek Almanya'ya yardım ederiz. Böylece mümkün olduğu kadar uzun süre birbirlerini öldürsünler." Yerel siyasete de aynı şekilde müdahale ederler ve yürütürler… Bizler hala birilerinin güdümünde hareket etmekteyiz… İçimizdeki siyasi ayrımcılık onların eseridir… Akıllı savaş sadece savaş meydanında değil her alanda yürütülen bir savaştır… Akıl sahibi olmak ve akıllı savaşlara dönmemiz gerekiyor… Gazze’ye selam, direnişe devam!