“Ümmetim istikametle gitse, ona bir gün var.” (Ebû Dâvud, İbni Hanbel)
Bediüzzaman Hazretleri bu Hadis-i Şerifi, Abbasi ve Osmanlı’nın yıkılmasından bahsederken zikreder ve istikametten ayrıldıklarında bir günü (yani bin seneyi) tamamlamadan tarih sahnesinden silindiklerini söyler.
Ve maalesef çok çok uzun zamanlardan beri kaygılarımız, ders çıkarmaktan sırf ders öğrenmeye kayınca ne Abbasi Emeviden, ne Endülüs Abbasiden, Ne Osmanlı Endülüsten ve hakeza kimse kimsenin yıkılışından bir istinbatta, bir çıkarımda bulunmadı. Haliyle tarih, makro ve mikro ölçekte kısır bir döngü halinde tekerrür etmeye devam ediyor.
Bu coğrafyanın iki asırlık kırılması öyle hazin ve hızlı dejavularla dolu ki, trajediyi bazen mini fıkralar özetliyor: Temel yürürken az ilerde bir muz kabuğu görmüş ve kendi kendine “eyvah yine düşeceğim” demiş ve o muz kabuğuna basmış, kayıp düşmüş.
Hani “kaza geliyorum demez” diye bir düz mantık vardır ya Tedbirsizler Ülkesinde.
Bunun için şu metaforu çok sık kullanırız: “Paraşüt açılmamışsa yere çarpıncaya kadar, insan hiçbir acı hissetmez.”
O yüzden Rabbimizin en büyük nimetlerinden biri, öncesinde hastalıktan haber veren ve “atan sigorta” diyebileceğimiz ağrı, acı, iltihap, şişlik, yara gibi semptomlardır.
Bununla ilgili yine Üstad Bediüzzaman Hazretleri Sekizinci Söz’de aslandan kaçarak kuyuya düşen iki kişiden basireti kapalı olanın durumunu tasvir ederken müthiş dersler çıkarır. İmani bakış açısından mahrum olan o kimsenin hali özetle şudur: Kuyunun başında bekleyen aslanı, aşağıdaki dev yılanı, tutunduğu dalın kökünü kemiren fareleri ve bunların arkasındaki iradeyi, takdiri, hikmeti hiç umursamadan o daldaki meyvelerin lezzetine dalar.
Hani Abdullah ibni Mesud(rh) der ki: “Mümin, günahlarını öyle büyük görür ki sanki kendisi bir dağın dibinde oturuyormuş da dağ üzerine çökecekmiş ve altında kalacakmış gibi zanneder. Günahkar ise, günahlarını burnuna konup bir anda uçacak bir sinek gibi görür.”
Elbette ki “kusur benim kimliğimdir” diyen boş konuşmamıştır. Ancak kusur ayrıdır, cürüm ayrı. Kusur Arapçada noksanlık, yetersizlik gibi anlamlara gelir nadiren de gevşeklik ve ihmal olarak kullanılır. Cürüm ise suç, günah ve kabahat gibi daha ağır bir manaya sahiptir.
Çoğu zaman sıradan bir ferdin işlediği küçük bir kusuru devlet yetkilisi işlediğinde bu hata bırakın cürümü filan açıkça zulüm, ğadr, ihanet gibi tolere edilmesi imkansız bir vebale dönüşebilir. Hele de bunun yetki ve güç eliyle yapılması dehşetli sonuçlar ortaya çıkarır.
Velhasıl işte böyle garip bir zamanda acayip bir diyardayız.
Allah Resulü’nün Veda Hutbesinden “her türlüsü ayaklarımın altındadır” dediği faiz ekonominin olmazsa olmaz rasyonel can simidi gibi görülürse, sandığın dibine çarpana kadar düşen kapalı zarf, akşam açıldığında enflasyon, emekli, yüksek kiralar gibi el Kahhar’ın harp aletleri, birden acıtarak “mülkü dilediğinden çeker alır.”
“Birbirinizle çekişmeyin, yoksa korkuya kapılırsınız, devletiniz gider.” (Enfal 46) mealindeki ayeti sadece tecvidiyle yüzüne okumakla yetinip bununla amel etmeyi, bu ayetlerle alay edenlere bırakanların peşin akıbeti, herhalde muz kabuğuna basan Temel’inkinden farklı olacaktır.
“Gurura kapılarak insanlara burun kıvırma, ortalıkta çalım satarak yürüme; unutma ki Allah gurura kapılıp kendini beğenen hiç kimseyi sevmez.” (Lokman 18)
Lokman aleyhisselam bu nasihati oğluna yapıyordu. Olur ya bir gün Hz. Süleyman aleyhisselam gibi dünyanın en görkemli iktidarına bile sahip olsa, devasa ordusuyla karıncalarla dolu vadiden geçerken bir karıncayı dahi ezmeyecek kadar mütevazi olsun, kimseyi hor hakir görmesin diye hatırlatıyordu. Peki insanların gönlünü karınca kadar değerli görmeyenleri Allah sevmezse bunun bir alameti olmaz mı?
Ve ne demişti Efendimiz(sav); “Bir Müslüman, din kardeşi için gıyabında dua ederse, mutlaka melek ona, aynısı sana da verilsin, diye dua eder.” Hayır dua almanın ne kadar önemli olduğunu bir de Hz. Ömer(ra)’tan dinleyelim: “Resulullah(sav) umreye gitmem için bana izin verdi ve: “Bizi duadan unutma, sevgili kardeşim!” buyurdu. Bu sözüne karşılık bana dünyayı verseler, bu kadar sevinmezdim.”
Hele mazlumun duasını, hele de Gazze’linin duasını alamayanlar, ya aradıkları Ömer’leri bırakın bulmayı, eldekilerini de kaybetmişlerse?
Coğrafya kaderdir eyvallah da sürekli tekrarlanan yanlışlar kaderden öte kederdir.
Olanlar oldu.
Yuvarlanan taşı durduracak olan ancak Nimel Vekil’dir.
Şimdi bol bol Yunus aleyhisselamın tesbihine ihtiyaç var.
Artık Mevlâ, küffarın şamatasından memleketi muhafaza eylesin.