Belediye başkanlarının hısım akraba atamaları Türkiye’de ana gündem maddesi.
Bu akraba kayırmacılığının Osmanlı Devleti’nde hem de bir şeyhülislam döneminde korkunç bir hal aldığını ve kanlı isyanlara neden olduğunu pek çoğumuz bilmeyiz. Bilmeyiz çünkü bizim tarih anlayışımız zaferleri parlatma, yenilgileri flulaştırma üzerine kurgulu.
İsyanların nedenleri arasında hiçbir zaman asilerin isyan gerekçesine asla yer verilmez. Fitne der, yabancı devletlerin ajanı der geçilir.
- Mustafa devri Şeyhülislamı Feyzullah Efendi de hep böyle davrandı.
Padişahın hocası olmasını ailesi için kişisel bir rant kapısı kılmaya başladı.
Bir oğlu nakibüleşraf(padişahın baş manevi danışmanı) bir oğlu Anadolu kazaskeri…
Bir bacanağı Rumeli kazaskeri diğer bacanağı İstanbul müftüsü…
Kendisi Şeyhülislam… ama ne Şeyhülislam; astığı astık, kestiği kestik.
O dönemde Rusya’nın İstanbul elçisi olan Tolstoy ileride ne olacağını o kadar net görüyor ki… Çar Pedro’ya şu mektubu gönderir;
“Sultan ona çok güveniyor. Sultanla baş başa konuşabilir. Bu Şeyhülislâm yedi yıldan beri sultandan öyle bir güç aldı ki… onun yerinde başka kimseyi hayal edemez. Şeyhülislâm da gerek kendisi, gerekse de oğulları ve bütün ailesi çok büyük hazineler elde ettiler. Çünkü bazı oğulları da üst düzey makamlarda bulunuyorlar. Bu baba oğul bütün Osmanlı Devleti’nin hazinesini ele geçirmekle suçlanabilirler, çünkü onların ambarı parayla doldurulmuştur.”
Tolstoy mektubun devamında İstanbul merkezli bir isyanın çıkma ihtimalinden bahsediyor. Evet Feyzullah Efendi gücünü Sultan’dan alıyordu. Bu da Sultan’ın sonu alacaktı zaten.
Asıl işi, işlerin şeriata uygunluğunu denetlemek olan Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ye sadrazam(başbakan) beğendirmek ne mümkün. Sultan II. Mustafa ile olan yakınlığını kullanan Feyzullah Efendi kendisine biat etmeyen sadrazamları ya astırıyor ya da azlettiriyordu.
Gel zaman git zaman Feyzullah Efendi’nin akraba kayırması vatandaşın canına tak etti. Halk ve asker ilk kez ortak bir isyanda buluştu. “Feyzullah Efendi’nin kellesini istiyorlardı.”
Padişah ve askerin büyük bir kısmı Edirne’de olduğu için isyanı bastırmak mümkün olmadı, Tolstoy’un öngördüğü oluyordu.
İsyan sırasında isyana katılmayanların evlerinin yağmalanmasının caiz olduğu fetvasını İstanbul müftüsünden aldılar, hani şu Feyzullah Efendi’nin damadı olan müftü… Ama fetva vermese kelle gidecektir. O da artık asilerin içindedir.
Feyzullah Efendi’den zarar gören herkes isyan safındadır. Öyle bir hal aldı ki asiler düzenli bir ordu kurdular. İstanbul tamamen düşmüştü. Yeni bir sadrazam, nakibüleşraf, kazasker, kadı… Hülasa devlet içinde devlet…
Aslında isyanın nedeni çok basitti “Yeter! Feyzullah Efendiyi ve oğullarını istemiyoruz”
Ama devlet içinde öyle kurumsallaşmışlardı ki kendilerine yönelik isyanı İslam’a karşıymış gibi gösterebiliyorlardı.
Feyzullah Efendi’nin Rumeli kazaskeri olan bacanağı asiler için “Bunları katletmek Moskof küffârının cümlesini helâk etmek derecesinde sevaptır” diyebiliyordu.
Hülasa asiler (İstanbul ordusu) Edirne’ye kadar vardı. Bu süreçte Feyzullah Efendi önce koltuğundan oldu sonra sürgün edildi, en sonunda da kellesinden oldu.
Ona yıllarca sahip çıkan II. Mustafa tahtı kaybetti. Aslında halk II. Mustafa’yı çok sevmişti ama II. Mustafa’yı kendi adamları(Feyzullah Efendi ve akrabaları) bitirdi.
Bu yazıyı güncellemeye gerek var mı? Kime ne hisse düşerse alsın artık.