Bir ülkeyi güçlü kılacak ve ileriye taşıyacak iki önemli faktör vardır. Dünya üzerinde söz sahibi olabilmenin bu iki temel alanda donanımlı ve gelişime açık olunması gerekmektedir. Bu faktörlerden ilki ekonomi diğeri ise teknolojidir. Teknoloji ve ekonomi birbirini sürekli besleyen, birbirinden olumlu ya da olumsuz etkilenen ve güçlü ülkeler arasında konum oluşturan unsurlardır. Gelişmiş ülkelerin teknolojiye kaynak sağlaması, yatırım yapması kârlı bir geri dönüşümün olduğunu öngördüklerindendir. Teknolojik olarak gelişmiş her ülke ekonomik anlamda gelişmiş demektir. Ekonomik güce sahip bir ülkenin Teknolojiye, Ar-Ge`ye, Sanayi`ye daha fazla kaynak sağlaması o ülkenin daha çok kazanması, daha çok güçlenmesi, dünya üzerinde söz sahibi olabilmesi demektir.
Günümüz dünyasında teknolojinin pazar payının büyük bir bölümünü maalesef ki Batı kontrol etmektedir. Cebimizdeki telefondan tutun da aklınıza gelebilecek her ne kadar teknolojik alet varsa hepsinin altında gayri Müslimlerin imzası vardır. Teknolojik anlamda Müslümanların geri kalması İslamiyet`in teknolojiye farklı bir bakış açısıyla bakmasından kaynaklı bir durum değildir. Çünkü İslamiyet teknolojik alanda Müslümanın ilerlemesini, gelişmesini kısıtlayan bir din değildir. Tam aksine Müslüman`ın araştırmasını, geliştirmesini, düşünüp akletmesini, güçlenmesini teşvik eden ve bunu Kur`an-ı kerimde ayetlerde “…düşünmez misiniz?...” ifadesini kullanarak insanı düşünmeye sevk eden bir dindir. Müslümanların teknolojide ileri seviyede olamamalarının temelinde bireylerin kendi umursamaz tavrından kaynaklanmaktadır. Teknolojiyi üretmek gibi bir endişeyi, kaygıyı taşımayan bir zihniyet var oldukça teknolojide ileri bir seviye yakalamak zor bir durumdur. Bu durum Müslümanların en büyük eksikliğidir. Teknolojiyi tüketmek yerine üretmek öncelikli hale geldiği takdirde güçlü ülke yolunda adım atılmış olacaktır.
Teknolojik ve ekonomik güce sahip bir ülkenin dünya üzerindeki diğer ülkelere karşı söz sahibi olması, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler üzerinde egemenlik sağlaması elinde bulundurduğu bu önemli iki güç sayesindedir. Sömürgeciliği felsefe ve hayatta kalabilme mücadelesi olarak gören Batı`nın yaptığı tam da budur. Elinde tuttuğu teknolojik ve ekonomik gücü yıllardır İslam ülkelerine karşı etkili bir silah mahiyetinde kullanması dramatik sonuçlar doğurmuş, insanlık adına sorgulanması gereken gayri hukuki bir durum ortaya koymuştur.
Batı`nın silah sanayisine verdiği önem dünyaca bilinmekte ve bütçenin büyük bir bölümü buraya aktarılmaktadır. Batı, elindeki silahların tüketilmesi için uluslararası silah ticareti dışında alternatif yollar arar. Kısacası elindeki silahların satılabilmesi için yollar arar. Bu durum için önce silah ticareti yapabilmesi için bir zemin hazırlar. Yapılan ilk şey de Ortadoğu`nun karıştırılması ve burada çatışma ortamı oluşturulmasıdır. Kendi elleriyle oluşturulan teröre açıktan ya da gizli silah yardımı yaparak bir ticaret mantığı güder. Ölümün kol gezdiği Ortadoğu, Batı için adeta bir pazar konumundadır. Batı ülkelerine göre insan ve insanlığa verilen değer ticaretten daha önemli olamaz. Ayrıca son çıkan teknolojik silahların test süreçleri için uygun mekânlar, kurban edilecek insanlar gerekir. İşte Emperyalist ülkeler Ortadoğu`yu bir poligon gibi kullanır.
Peki, bu durum daha ne kadar sürecek? Emperyalist güçler teknolojik ve ekonomik gücünü kullanarak İslam ülkelerini yıkıp viraneye çevirmeyi ne zamana kadar sürdürecek? Müslümanlar ne zaman gücünü toplayabilecek? Ne zaman dünya üzerinde ezilmekten, aşağılanmaktan, geri bırakılmaktan kurtulacak? Müslüman ülkelerde ne zaman rahat ve huzur içinde yaşanılabilecek? Müslüman çocuk ne zaman sıcak evlerinde huzurla uyuyabilecek?
Bu soruların cevabını Aziz ve Celil olan Rabbimizin gönderdiği kitapta, Kur`an-ı kerimde şu ayetle verelim. “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyan`ları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.” (Mâide Suresi - 51)
Cevap gayet açık ve net… Yahudi ve Hristiyanlarla dost edinmeyi bırakıp İslam ülkeleriyle bir araya geldiğimiz ve gerçek anlamda ümmet olduğumuz gün tüm bu zulümler bitecek. İnşallah.