M.Medet Solmaz

Engelli Yaşam Üzerine…

19.05.2019 08:58:18 / M.Medet Solmaz

Bismihi Teâlâ 

   Literatürde engelli kavramı; ‘’Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamayan kişiler’’ diye geçmektedir.

  Şu var ki; engelliliğe yol açan sebeplerin geniş bir yelpazesi vardır. Bunlardan bir kısmı genetik, bir kısmı da tedbir alamamanın yol açtığı türden… İstatistiklerde nüfusun, ortalama yüzde 10’u civarındaki kesimin muhtelif engel türüne sahip olduğu görülmektedir. Toplumun azımsanmayacak kesiminin dezavantajlı olduğu veriler göz önünde bulundurulduğunda bu oran ciddi bir sayıdır. Araştırma bulgularına bakıldığında bedensel engelliliğin ilk sırada yer aldığı görülüyor, yüzde 12,3 (Tuik,2002)…

  Engelliliğin sorunlarına bakıldığında pek çok sebebin önlenebilir sebepler olduğu görülür. Yani insanoğlunun eliyle başka deyişle iradesinden kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz… Trafik kazaları ve savaş ilk sırada yer alır. Genetik etkenler, hastalıklar bunun yanında çok sönük kalıyor.

  Türkiye’de son zamanlarda engellilere dönük istihdam ve iş sahasında gözle görülür bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim olanaklarından, sosyal yardımlardan faydalanma biçiminde bir artma olduğundan bahsedilse de istenen doygunluğa eriştiği söylenemez… Fakat ruhsal yönden olsun, rehabilitasyon açısından olsun toplum duyarlılığına ne kadar sahibiz?..

  Dereceleri birbirinden farklı olsa da, aslında her birinde ayrı bir dram var..! Kimisinin en büyük hamisi annesi, kimisinin babası, kimisinin başka bir yakını… Kimisi de yapayalnız bir bakıcının inisiyatifinde… Kimisi de kendi kaderine terk edilmişçesine yaşam mücadelesi vermekte...

  Şu diyarı imtihanda aslında tüm bu meşakkatleri Yaratıcının bir azabı olarak görmek ya da bir cezası olarak düşünmek çok büyük bir cürümdür. Zira Rahmanı Rahim’in hikmetinden sual olunmaz. Şer olarak gördüğümüzde nice hayırlar vardır…

   Şu var ki her birey aslında fizyolojik olarak engelli olma ihtimali ile karşı karşıya… Yani engelli olarak gördüğümüz bu insanların(doğuştan olanlar hariç) pek çoğu bir aralar sağlığı, sıhhati yerinde olanlardı. Açıkçası her birimiz engelli adayıyız aslında… Kimse böyle bir duruma muhatap olmak istemez ama geldi mi de geliyor işte!!!

 Ortopedik, görme, işitme vs. engellilikler kul olma yönündeki mesuliyeti hafifser. Hatta belki en asgariye düşürür. Pek çok vecibelere özür teşkil edebilir. Zihinsel engellik gibi özürler ise mesuliyeti doğrudan ortadan kaldırır.   

 Şöyle böyle bu dezavantajlı kesimler, olanaklarının sınırlılığı dâhilinde muhatap alınacaklar. Ki zaten ilahi adalet bunu iktiza ediyor.

Ya asıl yaşam engelliyse buna ne demeli?

-Birinci Özürlü Hali: Yani yaşamımız kusurluysa, isyanlarla, haramlarla felce uğratmışsak…

-İkinci Özürlü Hali: Geçici zevkler uğruna ebedi zevki düşünemeyecek türden aklımızı yitirmişsek…

-Üçüncü Özürlü Hali: Nasihatten, öğütten ki en büyüğü Kur’an-ı Mübin’den etkilenmeyen kararmış kalbi taşıyorsak…

-Dördüncü Özürlü Hali: Tüm ibretlik hadiseleri görme yoksunluğunu yaşıyorsak…

  Zahiri olarak sağlam olup ama manevi yönden özürlü olmak en büyük kayıp değil midir? Ya da başka deyişle; gözleri olup kör olmak… Kulakları olup sağır olmak…

Ezcümle :‘’Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir, gözlerinde de kalın bir perde bulunmaktadır ve onlar için büyük bir azap vardır.’’(Bakara,7)

Asıl azap bu değil midir?

Kalın sağlıcakla…

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar