Ümmetin son kalesi Osmanlı, bugün bizlere Gazze’yi, Lübnan’ı yaşatan emperyalist güçlerin plan ve projeleriyle; kendi liyakat, birikim, akl u fikriyle tarihe karıştı gitti; “…İlâ Cenneti Zumerâ!”
Hakkını yemeyelim; sekeratta bile Kutu’l-Amare, Çanakkale Destanları… miras bıraktı. "Cehalet, zaruret, ihtilaf” gibi bizatihi yaşadığı HASTALIKLARI teşhis, tespit ve teşhir etti. Nihayet bu üç düşmana karşı cehd için de “sanat, marifet, ittifak” gibi üç önemli silahın adını ve adresini vererek tarih sahnesinden çekildi.
Kendisi bu dert ve dersleri alabilmiş miydi? Hayır!
Bu dert ve derslerden bize hisse var mı? Tabii ki!
Geçen yüzyıla rağmen alabilmiş miyiz? Almışız ama yet-mez!
Ancak şunları artık görüyor, anlıyoruz elhamdülillah:
“Savaşsalar dahi küfür tek millettir! “İslam Coğrafyasındaki “suç, günah ve cinayetlerin, işgal ve katliamların failleri dün ve bugün aynıdır. Buna iman, iz’an, vicdanla inandık!... Dün Çanakkale’ye saldıran, Hicaz ve Kudüs’e giren güçler, bugün Gazze ve Lübnan’da işgal ve katliam yapanlardır! Müslüman milletler tevhidi oluşturmuş ancak kimi devlet, hükümet ve kimi liderler... yaraya tuz-biber ekiyor!
Müslüman halklar; mütevazı bilgi, birikimlerine rağmen ihlas, aşk ve yüreklerindeki kor sayesinde ırk, mezhep, meşrep bariyerini aşmakta hatta aşmıştır!
Kimi devlet, hükümet ve liderler, sultacılar ise bu bariyerleri varlık sebebi olarak görmektedir. Kimisi de tanışma ve kaynaşmanın vesilesi olarak bahşedilen bu fark ve renkleri çatıştırmak için özel hesapların içine girmiş; kıvılcıma körükle gitmiş; yaktığı ateş ve yüreklerin listesiyle Siyonist Sermayeli Emperyalist kalelerin -mesela ABD ve İngiltere’nin- eşiğine yüzler sürerek “caize ve cülûsiyesini..” istemiştir! “Hayber’den sürülen Yahudilere arazi ve iade-i itibar..” diyen BAE bunlardan sadece biri…
İşte tam da bu yüzden;
“Tükürün milleti alçakça vuran darbelere!/ Tükürün onlara alkış dağıtan kahpelere!/ Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne!/ Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!”(Akif).
Yukarıdaki olumsuzlukları, bunların ad ve adreslerini.. aslında devlet, hükümet, liderler ve siyasi yapıların alayı da biliyor! “Dini İslam gibi Öz yurdunda garip olan milletlerin” haklılığı da biliniyor.
Ne var ki birinin düşman dediğine diğeri dost diyebiliyor. Sorun burada! Daha cesur demek gerekirse; kimi halkı Müslüman devletlerde rejimi sahiplenenlerle halkın arasında din-inanç farkı da var. Rejimler ecnebi, sahipleri azınlık ama iktidar... Bu; öyle sandık, seçimle değil; dünya hâkimlerinin -gördükleri lüzum üzere- dayattığı bir hakimiyet.
100 yıl öncesinde, bu usule, işgal denirdi. Milletlerin yılmadan, usanmadan yürüttüğü direniş hareketleri, telafisi zor can ve sermaye kaybı getiriyordu!.. Sömürme işlemi gecikiyor hatta gerçekleşemiyordu.
Postmodern işgal ve sömürü dönemi; köhnemiş Bizans/Moğol sömürü sisteminin sonuydu. Cihan Savaşları sonundaki Wilson Prensipleri ve akabinde akademik çevrelerde geliştirilen sömürü sistemi artık Yerli İşbirlikçiler, devşirmeler üzerinden yürüyordu!
Bugün Gazze’nin, Lübnan’ın yaşadığı; yarın sıradaki ve sıradakilerin yaşayacağı “yıkım, katliam, işgal, ilhak plan ve projelerinin Müslüman devlet yönetimlerinin “ayıptır, günahtır, cinayettir..” teraneleri arasında kusursuz işletilmesi de bundandır.
Her şeyi biliyoruz. Tek bilinmeyen; bu devlet terörünün sıradaki ülkeye sirayet edeceği; bu geleneğin öylece devam edeceği gerçeğidir!
“Allah ise zalimleri asla affetmiyor, sadece mühlet veriyor!” Mum gibi yanan Şehadet Mektebinin Kandilleri ise yanmaya devam ediyor! Ümmeti uyandırmak, zalimi döktüğü kanda boğmak ve tabi ki dünyada Bedirlere yürümek için! Ahirette de “..İla Cenneti Zûmerâa!” Vesselam.