Meryem Başak

Peygamberin Yöntemi

11.05.2012 16:31:00 / Meryem Başak

Arap Yarımadasında tebliğe başlayan İslam, kısa zamanda dünyanın farklı kavim ve milletleri arasında yayıldı. Etrafımıza baktığımızda Asya, Afrika, Avrupa ve Amerika`ya kadar İslam`ın farklı topluluklara ulaştığını görüyoruz. İslam`ın yayılışı Resul–i Ekrem (sav)`in zamanındaki hızla devam etseydi çok daha farklı bir dünyada yaşayacaktık.

İslam, sahip olduğu bazı özelliklerle diğer semavi dinlerden farklılık gösterir. İslam`ın süratlice yayılma özelliğine diğer dinlerde rastlanmaz. Kısa sürede bu derece yayılması çoklarının dikkatini çekmiş, bazılarını tahlil ve tahkiklere yönlendirmiş. Ünlü Fransız şair La Martin, İslam`ın kısa sürede yayılmasına şaşırdığını itiraf edip şunları dile getirir. “Üç özellik dikkate alınırsa hiç kimsenin İslam Peygamberine yetişemediği görülür. Bunlardan biri maddi vasıtalardan yoksun oluşu, diğeri süratli bir şekilde ilerlemesi, üçüncüsü ise hedefinin büyük oluşu”

Cehalete gömülmüş insanları yeni bir sisteme çağırıyordu Peygamber (sav). Var olagelen düzenlerine aykırı düşen sistemin mevkilerine ve menfaatlerine dokunacağı endişesiyle önce en yakın akrabaları tepki gösterdi. Yardımcıları olmadığı halde davetine başladı. Önce eşi iman etti. Ardından elleriyle büyüttüğü amcasının oğlu inandı. Davet halkası yeni insanların katılımıyla genişledi! Oysa Hıristiyanlık, Hz. İsa`dan birkaç asır sonra yaygınlık kazanıp kitleler tarafından benimsenebilmişti.

İslam`ın yayılma hızının dayandığı unsurların ipuçlarına öncelikle Kur`an-ı Kerim`de rastlıyoruz. Bunun en önemli unsuru Hz. Resul-i Ekrem (sav)`in insanlığa mucize olarak sunduğu Kur`an-ı Kerim`in kendisidir. Muhtevasının güzelliği, derinliği, cazibesi ve fıtratlarla birebir örtüşmesiyle insanlarda büyük inkılâplara yol açıyordu.

Diğer bir özellik Resul-i Ekrem (sav)`in şahsiyetidir. İlişkileri, muhataplarına yaklaşımı ve idareciliği İslam`ın hızlı yayılmasına yol açıyordu. İnsanlığa numune olarak miras bıraktığı kâmil şahsiyeti çağlar boyu cezbetmeye devam etmiş, vefatından sonra kaleme alınan hayatı, İslam`ın yayılmasının en önemli unsurlarından biri haline gelmişti.

“O vakit Allah`tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et…” (Al-i İmran 159)

O her yönüyle numune bir kişilikti. İnsanlık tarihi onun gibi bütün yönleriyle kemale ulaşmış bir şahsiyetle yüzleşmedi. Tarihin içinden yükselip çağları aydınlatan bir nur olarak kendisine tabi olanları aziz kılmaya devam ediyor. Onun yetiştirdiği insanlar da aynı güzelliği yakalamak için çabaladılar. Onun kemali, etrafındakilerin de kemale doğru yücelmelerine yol açıyordu.

Onun sözlerini dinleyip etkisinde kalmayan ve hayranlık duymayan kimselere rastlanmaz. Ağzından dökülen ifadeler taş yürekli müşrikleri sarsıyordu. Kâbe`de Hicr-i İsmail`de Kur`an okuduğunda etraftaki müşrikler parmaklarıyla kulaklarını kapatmak zorunda kalıyorlardı. Resul-i Ekrem (sav)`in sözlerinin şaraptan daha fazla mest ettiğini söylüyorlardı. Sözlerinin kalplerde inkılâba yol açtığını görünce, büyücülükle nitelendiriyor ve bulunduğu yerden uzaklaşıyorlardı.

Dünyanın en tecrübeli eğitimcileri bir araya getirilse ve en gelişmiş eğitim teknikleri kullanılsa, cehalet içinde yüzen Arabistan toplumunu eğitip değişime tabi tutmaları ömürlerin yetmeyeceği şekilde çok uzun zaman alır. Boğazına kadar günaha batmış, kendi elleriyle çocuklarını diri diri toprağa gömen bir topluluğu kısa zamanda değiştirip, bundan dünyaya medeniyet dersi veren bir nesil ortaya çıkarması hakikatine karşı insaf sahipleri şaşkınlıklarını ifade etmekten kaçınmamışlar.

Onun numune kişiliğine bakan ashabı bütün güzellikleri Onda buluyor, hayatın her alanında Onun gibi olmaya çalışıyordu. Takipçileriyle birlikte kısa sürede insanlığın hayatına yön veren büyük değişimi gerçekleştirdi.

İslam`ın hızlı yayılmasının diğer bir sebebi; ashabın Resul-i Ekrem`e aşırı bağlılığıydı. Yeryüzünün yaşanılır hale gelmesi ve insan onurunu zedeleyen küfrün yok edilmesi için onları görevlendirdiğinde, evlerini, çocuklarını, mal ve mülklerini bırakıp işlerin ardına düşüyorlardı. Diyar diyar dolaşıp İslam`ı tebliğ ediyorlardı

Bu muhabbeti bir misalle yâd etmede fayda var. Huzeyl kabilesinden Resul-i Ekrem (sav)`in huzuruna gelen bir grup, kabile fertlerine İslam`ı öğretmesi için öğretici isteğinde bulundular. Resul-i Ekrem (sav) ashabından altı kişiyi onlarla birlikte gönderdi. Topraklarına ulaşınca Müslümanlara tuzak kurdukları anlaşılmıştı. Onlara direnen altı kişiden dördünü şehit ettiler. Esir aldıkları Zeyd ve Hubeyb`i, Mekke müşriklerine sattılar. Bedir`de öldürülen babasının intikamını almak için Zeydi satın alan Safvan Bin Ümmeye, bağlanmış halde onu Mekke`nin dışına götürdü. Zeyd`in öldürülüşünü seyretmek arzusuyla Mekke halkı da şehrin dışına akın etti. Öldürülecek yere getirilen Zeyd, cesurane adımlarla ilerledi. Zeyd`e yaklaşan müşriklerin ileri gelenleri son anlarında Resul-i Ekrem (sav) hakaret ettirmeyi denediler. “Şu anda senin yerinde Muhammed`in olmasını istemez miydin? Onun boynu vurulmuş olacak, sen ise eşin ve çocuklarınla birlikte olacaktın!” dediler. Birkaç dakika sonra kılıçlarla doğranacak Zeyd, “Allah`a yemin ederim ki, ben evimde çocuklarımla birlikteyken Onun ayağına bir tek dikenin batmasına bile razı olamam” dedi.

Bir müddet sonra Hubeyb`e gelmişti sıra. Öldürmek için Mekke`nin dışına çıkardılar. Namaz kılmak istediğini söyledi. İki rekât kıldıktan sonra müşriklere; “Allah`a yemin ederim ki ölümden korkuyor demeseydiniz daha çok namaz kılacaktım” dedi.

Darağacına bağlandığında dudaklarından şu cümle dökülüyordu:“Allahım! Şuracıkta, Resulüne elçi olarak gönderilecek kimseyi bulamıyorum! Resulüne selâmımı ilet” dedi. Allah Teala Hz. Cebrail vasıtasıyla o esnada Hubeyb`in selamını Resul-i Ekrem (sav)e iletti.

Elimizde bütün çağlara hitap eden Kur`an ve bütün insanlığa olgu olacak Resulullah`ın numune hayatı varken biz nerede duruyoruz?

 

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar