Mehmet Yavuz

Dicle Üniversitesi’ndeki Olayların Anatomisi

12.04.2013 11:22:00 / Mehmet Yavuz
Söze, artık kabak tadı vermeye başlayan “Aman provokasyona gelmeyin!” sözü ile başlayalım. Bu söz yerinde ve muhatabına kullanılırsa bir anlam ifade eder. Ama bıçaklanarak saldırıya uğramış ve ölümcül bir darbe alarak sedyeyle hastaneye kaldırılan mağdura söylendiğinde -kastı ne olursa olsun- söyleyenin samimiyetine gölge düşürür.

Dicle Üniversitesindeki olayların perde arkasındaki en önemli mesele, üniversite rektörünün de çok net olarak ifade ettiği gibi, “Buranın tek hâkimi biziz. Burada bizden izin almadan hiçbir şey yapılamaz” despotluğu ve tahammülsüzlüğüdür.

Kemalizme hayranlıklarını gizlemeyen Pkk`li ve Bdp`li yöneticilerin “tek parti” diktasına öykünerek ve yeni süreçte, sırtlarının sıvazlanmasından da cesaret alarak giriştikleri bu yeni konsept ve provokatif saldırganlık, Müslüman Kürt halkının nasıl bir yönetime tabi tutulacağına dair gerçekleri de ortaya koymaktadır.

“Kutsallarımıza hakaret edildiği için saldırdık” yalanını uyduranlara kutsalın ne olduğu hususunu hatırlatmayı gereksiz görüyorum. Buna rağmen durup dururken böyle bir hakaret olsaydı hiç şüphesiz buna karşı çıkardık. Fakat işin aslı hiç de öyle değil. İlkin, üzerinde Allah Resulü(SAV)`nün adının yazılı olduğu broşürün yırtılması ile başladı olaylar.
“ Anam-babam sana feda olsun ya Resulallah!” kültüründen gelen bir insana yapılabilecek en ağır hakaret ve tahrik budur. Kınanması hatta lanetlenmesi gereken, Kürt gençlerine dünyanın her tarafında tedavülden kalkmış bu zehirli ideolojileri enjekte edenler olmalıdır.

Bir diğer husus ise, valilikten yasal izin alınmış olmasına rağmen Bdp`li belediyenin hiçbir yetkisi olmamasına rağmen etkinlik alanını sudan bahanelerle kapatmaya çalışmasıdır.

Peygamberin aziz adının yücelmesi amacını taşıyan ve Amed`i, “Ameda Muhammed(SAV)” haline getiren milyonluk “Kutlu Doğum Mitingleri”ne tahammülsüzlüğün zirvesini teşkil eden bu zelil tavır, üniversitedeki provokatif saldırganlığa zemin hazırlamıştır.

Tarih ve Müslüman Kürt halkı bula bula, sahiplerinin dahi artık sahiplenmediği Kemalist ideolojiyi kendilerine dayatmaya çalışan bu hain zihniyeti asla affetmeyecektir.
Bu toprakların töresinde “verilen söz, namustur” anlayışı vardır. Namus sözü vererek olayları yatıştıracaklarını söyleyen ilgili heyetin bu “ namus sözü(!)”, meğer akciğeri delen bıçakmış.

“Em jının em ne namusa kesine” diyerek bin yıllık Kürt töresini bozan anlayıştan, namuslu davranmasını beklemek, herhalde safdillik olsa gerek. Sözün tam da burasında bağrı yanık şairin şu dizelerini hatırlayıverdim.

Eminti bı xaina nayé, ger bıbın xuçku bıra
Rehm u ücdan nasnekirye, qelbé vayi veki qir
Qur`ané daye me ev ders, em töcar naşemıtın
Ger wé ders u wesyeta ilahi, em nekın jıbir…

(Hainlere güven olmaz, velev ki bacı ve kardeşolsalar da Onların ziftleşmiş kalpleri merhamet ve vicdan tanımamıştır
Kur`an bize bu dersi vermiştir, hiçbir zaman ayağımız kaymaz
Bu ilahi ders ve öğüdü unutmamak şartı ile…)

Kürt halkının değerleri sözünü ağızlarına sakız edinenlere kimin hangi değerlere, hangi merhamet ve insaf ölçülerine sahip olduğuna dair, şu iki hususu çok ama çok iyi analiz etmelerini öneririm: Birincisi, hastanenin acil servisine getirilen yaralı arkadaşlarıyla ilgilenmek isteyen dindar gençleri polis anlamsız bir şekilde gözaltına almaya başlar. Saldırgan Pkk`lilerin gözü o kadar dönmüştür ki iki genci bu esnada polislerin gözleri önünde bıçaklarlar.

İkincisi, yaralı dindar gençlerin dört-beş tanesinin bulunduğu acildeki bölmeye kalçasından hafif yaralanmış Pkk`li- adı bende mahfuz bir genci- yanlışlıkla getiriyor sağlık görevlileri. Kısa süre içinde durum anlaşılıyor. Birkaç gencin üzerine yürüme teşebbüsüne karşılık orda bulunan ve bir ölüm olayının vuku bulmasıyla nasıl bir fecaatin gerçekleşebileceğini öngören feraset sahibi diğer gençler, apar topar onu çıkarıp diğer bölmeye teslim ederler.

“Polis, bir grubu kolladı” iddiasına gelince… Klasik sol yüzsüzlüğü işte! Ahlak ve değerden yoksun bir anlayışın Makyavelcesi… Yirmi yıldan fazladır İslami camiaları bile bu bayat nakaratla maniple etme başarısı gösterebilen utanmaz Pkk medyasının can simidi retoriği… Keçisi çalınan imamı, keçi çalan imama dönüştürebilen hokkabazlık örneği…

Ama yok öyle yağma. Dün kendilerini ifade edecek kitle iletişim araçlarından yoksun olan mustaz`af camia, bugün yalancı sahtekârların foyalarını ortaya çıkaracak biçimde gerçekleri dile getiriyor objektif yayın organlarında. Varsın Pkk ile ideolojik akrabalığı bulunan ulusal medya organlarının birçoğu, “mal bulmuş mağribi” gibi Pkk medyasının haberlerinin üzerine atlasın ve konuşturmasın dindarları.

Özetle bütün bu şirretliklerin, hırçınlıkların ve Kürdistan`ın dindar evlatlarını bir kaşık suda boğmak istemenin en önemli sebebi, gönd bı gönd; bajar bı bajar(köy köy, şehir şehir) dalga dalga yayılan ve bir türlü önlenemeyen Muhammedi Sevdadır. Bu topraklara ait olmayan bu tahammülsüzlük ve kin bundandır. Ayet-i kerimenin ifadesi ile “Mutu bi ğayzikum!”(Kininizle geberin) diyorum.

Olayların başladığı günden beri Diyarbakır`dayım. An be an, gün be gün olayları takip etme fırsatı buldum. Bu arada HÜDA PAR olarak bir heyetle hastanede ağır yaralı ve yoğun bakımda bulunan Bilge-Der`li Muhlis Bayancuk ve Mahmut Durmuş adlı gençleri ziyaret ettik. Muhlis Bayuncuk`un durumunun kritik olduğunu söylediler. Ablası olduğunu söyleyen mesture bir bayan gayet metanetli ve mütevekkil bir şekilde Muhlis için dua talep etti bizden.

Allah`ın Resulü(SAV) uğruna organize edilen bir etkinlik için mücadele ederken can vermenin ne kadar büyük bir bahtiyarlık olduğunu biliyorum, ama yine de ölmemelisin be Muhlis!
Rabbim seni ailene ve arkadaşlarına bağışlasın… Amin.
Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar