Yalan, iftira, algı, manipülasyon… Siyasetin mahir olanıdır bu maharetlere sahip olan. Ne acı ne hazin…
Siyasi başarınız belden aşağı vurabilme kabiliyetinize paralel olarak ölçülür. Tabi dilinizin sivriliği ayrı bir puanlama alanı. Hele keçisi çalınan müftüyü keçi çaldığına kasabayı inandırmış olmanız kariyerinizin zirvesine işaret eder.
Türkiye’de siyaset felsefesi ve siyasi anlayış, siyasi ikirciliğin babası sayılan Demirel’in, çark etmeyi, ihanet etmeyi, yalan söylemeyi meşrulaştıran, hatta siyasi maharet sayan “siyasette 24 saat çok uzun zamandır” ve “dün dündür bugün bu gündür” sözü üzerine inşa edilmiştir. İşte bu siyasi kaidesizlik, tutarsızlık ve ahlaksızlık siyasetin en geçer akçesi olmuş.
Bugün kumar masası dersiniz ertesi gün masanın baş köşesine oturursunuz. Halk şoka girer. Basın devreye girer: “Ne büyük siyasi manevra der”. Halk “kral çıplak” diyemez. Öyle ya koca gazeteci analistler kadar mı bilecek.
Bir diğeri “terörü destekleyen parti ile asla olmam” der. Ortağı oturur. Halk küçük dilini yutar. Duayen gazeteciler “ne büyük kararlılık” der, halk sineye çeker. Ya ne yapsın? Kendi mi bilecek?
Bir başkası seçime kendi adayıyla gireceğini davul zurna ile yedi düvele ilan eder. Kurumsal istişare der. Ertesi gün başka ittifaka girdiğini aynı davul ile ilan eder. Güzide basın “büyük ikna kabiliyeti” der üstüne tezahürat alır. Halkımızın nutku tutulur. Alkışlar ama niye bilmez. Biri başlatmış salon eşlik etmiştir.
Başbakanlık ve bakanlık yaptığı partiden 20 yıl sonra ayrılırsın. Ayrıldığın partiyi yerin dibine batırırsın. Ama adın çıkar “Kara Murat’a”. Kahraman oluverirsin. Kendin bile inanmaya başlarsın. Bab-ı Âli diyorsa vardır bir bildiği dersin. "Ulan ben bu değilim” diye düşünmekten bile korkarsın.
Kör kurşun camına isabet eder. Kızılca kıyamet... Recep yapmıştır. Ertesi gün körlüğü ortaya çıkar. Ama keskin nişancılığı konuşulur. Halk körlüğüne yanar.
Eski tüfek İslamcı düne kadar “molla”lığına “kara” çalan kanadı kırık akbabanın kuyruğunda bir tüy olma payesi alır. Akbabaya meze olsun diye Ayasofya ve Çamlıca camisine itiraz eder. Arşı ala titrer dersin, titremez. Zira matbuat bu eylemi gök ile yer arasına perde yapar. Halk teheccüdle ve tevekkülle telafiye çalışır bu cüreti.
Sözde bir Kürt partisi Kürd oylarını, bir kanadı “kırık ırkçı”, diğer kanadı “kırık ulusalcı”, kuyruğu her biri başka kuştan alınmış dört renkte dört tüylü başsız akbabanın uçmasına amade eder. Kimse görmesin diye de deve kuşu misali akbabanın tüyleri arasında gizlenmeye çalışıyor. Kimse çıkıp “ulan bu kuş uçamaz, uçsa bile ilk seni yer” demez. Bab-ı ‘Ali yine yapar “âliliğini” ve bu celladına âşık olmayı Servet-i Fünûn’un baş yapıtı “Aşk-ı Memnu” gibi satar bize. Ahlakçı bir tutumu olmayan bu yasak ve kirli aşk ağına ve karmaşasına herkes karşı gibi ama hepsi içinde. Halkın kafası karışır. Lakin edebinden olsa gerek susar.
Bir de memlekette HÜDA PAR denilen bir parti var ki dürüstlüğünün kurbanı oluyor. Demirel’in siyaset felsefesinin dışında kaldığı için tamamı tarafından dışlanıyor. Bu konu uzun ve derin. Haftaya ayrı bir başlıkla HÜDA PAR’ı yazmak ümidiyle…