Külfet zamanında sırtı okşanıp cepheye sürülmeye, nimet zamanında da tokat yiyip “sofradan” kovulmaya alışıktır halkımız. Son 150 yıldır başına hep Batı menşeli çoraplar örüldü. Hep aynı terane. Cephede inancı istismar edilirken dönüşte savaştıklarıyla işbirliği içinde darağacında sallandırılmıştır Müslüman halkımız.
Rejimin sahipleri daima halkımızı öteki görmüş ve dipçiklemiştir. İnancını yaşama, müreffeh olma, seçme ve seçilme hakkı hep fazlalık olarak görülmüştür. “Bidon kafalı” ve “göbeğini kaşıyan adam” muamelesine tabi tutulmuştur. Eğer oyunu ona verir, başınızı sadece hizmetçi olarak örter, camide cem olmadan namazını kılıp dağılır, eski püskü giyinir, dairede itaatkar ve çalışkan memur olmaktan ötesine talip olmaz, ırkının üstün ırk olduğunu söyler, Kürtçe’yi hakir görür ve konuşmaz, bütün güzellik ve iyiliklerin 1923’ten sonra; bütün kötülüklerin de 1923’ten önceye ait olduğuna inanır, bakkalından daha büyük bir ticarethaneyi aklının ucundan geçirmezsen mesele yoktur.
Ama yok darbelerle anlamsızlaştırdıkları seçme ve seçilme hakkınızı kullanır, inancınızı yaşar, dilinizi konuşur, başınızı dik olarak örter, camide cem olur, kuruma amir de olmayı arzular, modern fabrikanız köhne atölyelerini geçerse o zaman Batılı Adam’ın azı dişleri ve kulakları gayri ihtiyari uzar ve “kıllanmaya” başlar. Ay ışığında yakalanmayıverin gayrı; kanınızı emer.
Gazeteci, sanatçı, siyasetçi, sinemacı kisvesiyle yaparlar bunu. Yine bir seçim arifesindeyiz. Ve yine “ay ışığı” tehlikeli olmaya başlamıştır. Ve bu kisvelere bürünmüş kan emicilerin dişleri uzamakta. Asli renklerine ve şekillerine bürünüyorlar. Tehditlerin bini hırla. Laikliğe inanmış ve en üst perdeden uygulamış bir iktidarın dindar halka da soluk aldırmasının hesabını dindar halkımızdan sormayı kafaya koymuşlar bir kere.
“İki ayınız kaldı, yeminlerle ailem CHP’lidir diyeceksiniz” diyen gazeteciden, “o koltuğu kafanda kıracağım” diyen siyasetçiden, “halk dediğin 3-5 it, kopuk” diyen sanatçıya kadar tehdit ve tahkirin bini bir para. Bu dil iki günde çarşıya, sokağa, daireye kadar indi. “Okulu camiye çevirmenize müsaade etmeyeceğiz” diyen sendikacıdan, “baş örtünüzle sizi boğacağız” diyen faşiste kadar kendini darı ambarında gören bu bir avuç aç tavuğun rüyası bu maalesef. Kandil, Pensilvanya ve Çankaya inanılmaz bir tezvirat kampanyası başlatmıştır.
Ecevit’in bir iki kişisel başarısı dışında yüzyıldır halkımızın iktidar yapmadığı ama hep muktedir oldukları bu azınlık kafa toplumu sözde sanatçı, siyasetçi ve gazeteci üzerinden dizayn etmeye çalışıyor. Yetmedi tehdit ediyor. İfsad, tehdit, darbe geleneğinden beslenen bu içmiş kafayı halkımız asla normal ve meşru yolla iktidar yapmadı yapmayacaktır.
Halkımızın oylarıyla başa gelen iktidar da adalet, liyakat hak ve hukukta teraziyi daha makule çekerek halkımızı bir mecburiyete mahkûm etmemeli. Değilse alternatifsiz değiller bu da böyle biline.