Bir gariptir bizim mahalle. Ellisini aştım henüz hiçbir şey anlayamadım ondan. Mesela bazen hem çoğuz hem de yokuz. Bazen çoğuz ama hepten boşuz. Bazen de yokuz ama çoğuz.
Yani bir varız bir yokuz. Yani hem varız hem de yokuz. Nasıl olur demeyin ben de anlamıyorum. Mesela genellikle açız ama karnı tokuz. Bazen de gözü tokluk yakıştırılır bize. Yoksulluk ise kaderdir bize. Aç kabadayılığımız da çokça vardır. Mesela göbeği şişler dolaşır etrafta, karnı taş bağlanmışlar ağlaşır mahzenlerde.
Anlamadım dedim ya. Hakeza çok merdiz çok cesur. Ama dipçik kimde ise gönlümüz ona düşer. Çok merhametliyizdir ama güçsüz bulduk mu dağıttığı kurban etine benzetiriz adamı. Çok medeni giyiniriz ama tamtamlar eşliğinde can alırız sokaklarda.
Dedim ya bizim mahalle sessiz bu ara. Haksız mıyım? Ya çok gürültü patırtı olur ya da ölüm sessizliğine bürünür. İki durum da ölümcül derecede vahim. Zira bizim mahallenin havası şehrin havasını da belirler. Babamdan; dedemden naklettiklerinden ve yaşadıklarımdan biliyorum; 100 yıldır başımızdan dumanlar eksik olmadı. Dolayısıyla şehrimizin havası da hep dumanlı oldu.
Her ne kadar kanun kaideler var ise de esasen şehrin valisi çok belirleyici. Mahalleye gecekondu havası tamamen hâkim. Şehrin üçte biri büyüklüğünde ve çok verimli bir konumda. Üstünde ve altında dünyanın en önemli iki nehri akmakta. Dili farklı olunca valilik ile iyi anlaşamamakta. Dedim ya ben hiç anlamadım. Zinhar dilini konuşturmayan vali de oldu; konuş ama ben duymamayım diyen de oldu; konuş ama sen bensin diyen de… Biz bin yıldır burada beraber yaşıyoruz büyük büyük dedelerimizde böyle bir ayırım yoktu aslında.
Buna sebep yakın ve uzak diyarlardan kimi eskimeyen eski hasımlar mahalleden adamlar devşirip hem mahallenin hem de şehrin göğsüne salmakta. Haklı söylemini hasmın hırsına kurban etmekte. Yani hısmımız hasmımızla iş tutmakta. Şehrin idaresi de ikisinin ekmeğine yağ sürmekte. Dedelerin hatırı da hatırası da mirası da çarçur edilmekte. Ayrımız gayrımız yokmuş; dilimiz, dinimiz, örfümüz, kültürümüz zenginliğimizmiş. Şimdi ise talep eden de edilen de tutumuyla kadim düşmanların işini kolaylaştırıyor.
Gah mahalle kollukla dolar, gah kendi haline bırakılır ve kabadayının kanunu işler. Kolluk çoğu zaman mahallenin “sakinlerini” incitmiştir. Kimi zaman kabadayı ile uğraşırken mahallelinin haklarını ihlal etmiştir. Bu da kabadayıya taraftar kazandırmıştır. Dedim ya anlayamadım çok mu zor sap ile samanı ayırmak. Kardeşliğe adanmak; dedelerin yoluna varmak…
Yine bir seçim öncesi mahallemiz can sıkıcı bir sessizliğe bürünmüş. Sokak sessiz, mahalle sessiz. Herkes sessiz yürüyor, sessiz konuşuyor. Zira sapla samanın karışabileceği puslu bir zaman. Sükûnet sağlanmış belki ama suhulete giden yol çok uzak gayrı.
Gerçi en keyifli zamanlardır seçim zamanları ama diğer mahallelerin oyunu bizim oyumuzdan evla görüyor “makam”. Mahallenin dayısı da bize en yakın olanı en düşman belliyor düşmana yaranma adına.
Yani ben yine hiçbir şey anlamadım.