Dünyanın en masum varlığıdır çocuk. Gözlerinize bakarken bile masumiyetin en derin bakışları yansır yüreğinize. Onunla güler onunla ağlarsınız. Savunmasız ve masumiyet dolu varlığı, düşmanını dahi merhamete davet eder. Yüreği taş gibi katılaşmış nice insanın kalbinde sevgi ve merhamet adına boy boy tomurcukların yeşerdiğine şahit olmuşuz. Çocuğun dini, milliyeti veya coğrafyası yoktur. Çocuk, sevgidir, merhamettir, umuttur, gelecektir. Çocuk düşman değildir. Çocuk zalim de değildir.
Tüm bunlar doğru ve güzel tespitlerse, işgalci israil neden çocukları öldürüyor? Neden keskin nişancılar başlarından hedef alıyor? Neden öldürmek için alay ediyor işgalci askerler? Onların da çocukları yok mu? Onlara bunu yaptıran nedir? Hangi canavarca his bir çocuğu öldürmeye vesile olabilir? Neden çocuklar Tevrat’a göre öldürülüyor? Batılı veya Yahudi bir çocuk, 17 bin Filistinli çocuktan daha mı kıymetli? Ne yapmalı veya daha kaç çocuk öldürülmeli?
Ne demişti şehit Malcom X, “Batılı bir çocuğun yaşaması için yedi Afrikalı çocuğun ölmesi gerek”. Galiba sözü artık Afrikalı değil Filistinli binlerce çocuğa bağlamak lazım. Tüm bunlardan anlaşılan işgalci israilin 17 bin çocuğu katletmesi normalleştirilmeye çalışılıyor. Bir batılı veya Yahudi çocuğu kadar olmayan bir sayı… belki de henüz yeterli değil. Ölüm, yağıp duruyor Aksa beldesine.
Rami Abdu adlı Euro-Med insan Hakları Başkanı bizi haklı çıkaran tespitlerde bulunmuş: "İsrail ordusu, 10 aydır aralıksız, kasıtlı, sistematik ve geniş çapta, en vahşi ve korkunç yöntemlerle çocukları hedef alıyor. İsrail'in geçen 7 Ekim'den bu yana gerçekleştirdiği soykırımın başlangıcından bu yana Gazze Şeridi'nde öldürdüğü yaklaşık 17 bin çocuktan 2 bin 100'ü 2 yaşın altında bebeklerdir… İsrail'in evleri, binaları, yerleşim alanlarını, barınma merkezlerini ve zorla yerinden edilenlerin sığındığı çadırları son derece yıkıcı bir şekilde bombalayarak sivilleri hedef alması sonucunda pek çok çocuğun başı ve vücut parçaları koptu."
Bir kez daha utanmaz mı işgalci ve destekçileri olan ABD, İngiltere, Almanya, Fransa ve üç maymunu oynayanlar. İşgalci israilin katliam ve soykırımında en büyük bedeli ödeyenlerin ve en büyük mağdurların çocuklar ve bebekler olduğu aşikardır. Ben-i Süheyla beldesinde yapılan katliamda kafatası parçalanmış çocuk görüntüsü, Nasır Tıp merkezinde sıra sıra dizilmiş çocuk cesetleri, Nuseyrat kampındaki Ebu Rahme’nin cenazesi, hastaneye götürülürken iç organları dökülen çocuklar… “işgalci israilin kendini savunma hakkı var diyen ABD ve diğer işgalci destekçilerinin kabusu olsun. Ne yumuşayan bir kalp var karşımızda ne de soykırımından vazgeçen bir katliamcı…
ABD’li doktor olup Gazze’de gönüllü görev yapan Tami Ebu Ganim "israil bombalarının hedef aldığı evlerden çıkarılan yaralıların yüzde 60-70'i çocuk." demiş.
“Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim...” diyen rahmetli Cahit Zarifoğluna hak vermemek mümkün mü? Dünya savaş tarihinde eşi benzeri olmayan korkunç bir çocuk soykırımı olarak işgalci israilin bu zulmünden başka ne gösterilebilir ki?
İki babanın acılı sözleriyle noktalayalım: Et-Tabiin Okulu katliamında öldürülen bir çocuğun babası Filistinli Hasan: "Oğlumun cesedini bulamadık. Onlara oğlum Ali’nin altı yaşında olduğunu söyledim. Bana 18 kilo ceset parçası içeren bir poşet verdiler. Bu ceset parçalarını gömüyorum ama onların içinde Ali’ye ait parçalar var mı, bilmiyorum."
10 yaşındaki oğlu Rayan'a ait ceset parçalarını taşıyan babanın sözlerine hangi yürek dayanabilir: "Bu torbada, öldürülmeden önceki ağırlığı 20 kilogram olan oğlumun yaklaşık 3 kiloluk parçaları var. Sadece parçalarını bulabildik."