Mehmed Göktaş

Kelime-i Tevhidden önce gelen

07.02.2017 07:27:00 / Mehmed Göktaş

Biliyor musunuz? Müslüman olmanın en kısa yolu “Hz. Muhammed Aleyhissalatu vesselam`ı tasdik etmek, onun Allah`ın Rasûlü olduğunu kabul etmektir vesselam. Geri kalan her şey bunun açılımıdır, açıklamasıdır.

Son zamanlarda "Lailaheillallah” demenin yeterli olduğunu iddia edenlerle, bunun kesinlikle yeterli olmadığını, mutlaka ve mutlaka bir de “Muhammedürrasûlullah" denilmesi ve bu şekilde inanılması gerektiğini iddia edenlerin tartışmaları oldu.

İyice düşünüldüğünde kelime-i tevhid veya kelime-i şehadet getirerek Müslüman olan bir kişinin bu işten önce yaptığı bir şey daha vardır, hem de asıl önemli bir şey:

Hz. Muhammed Aleyhissalatu vesselam`ı tasdik etme işi. Bir insan onu tasdik ederek Müslüman olur.

Belki diyeceksiniz ki "Lailaheillallah” nerede kaldı, bundan daha öncelikle bir şey olabilir mi, biz bu tevhid ve şehadet kelimelerini söylemek suretiyle Müslüman olmuyor muyuz?

Bir insan önce Hz. Muhammed Aleyhissalatu vesselam'a iman ve O'nu tasdik ediyor ki, O'nun istediği kelime-i tevhidi, kelime-i şehadeti telaffuz ediyor.

Asr-ı saadetten beri bu mübarek kelimeleri telaffuz ederek Müslüman olan bir kişi aslında şöyle söylemiyor mu veya söylemiş olmuyor mu? "Evet, bu kişi, yani Muhammed Aleyhissalatu vesselam gerçekten Allah'ın Rasûlüdür, ben buna inandım, tasdik ediyorum ve şimdi benden söylememi istediği o kelimeleri söylüyorum: Lailaheillallah, Muhammedürrasûlullah!"

Demek ki bu güzel kelimeleri söylemeden önce bir şey yapıyormuşuz. Önce onun peygamberliğini tasdik ediyoruz, onun bizden istediği o kelimeleri de söylüyoruz.

"Lailaheillallah" diyenlerin Müslüman olacağını O söylediği için, cennete gireceğini O söylediği için, çokça tekrarlayanların, yani çokça tevhid okuyanların birçok sevaplara nail olacağını O haber verdiği için yapmıyor muyuz?

Bugün bizim iman ettiğimiz her esasın önünde, her rüknün önünde, iman adına telaffuz edeceğimiz her cümlenin önünde Hz. Muhammed Aleyhissalatu vesselam 'ı tasdik edişimiz vardır. "Evet, ben bu kişinin Allah'ın gönderdiği, görevlendirdiği bir rasûl olduğuna inanıyorum, O'nun bize haber verdiği her şeyin doğru olduğuna inanıyorum. O'nun söylediği gibi, gerçekten Allah'tan başka bir ilah yoktur, O'nun söylediği gibi öldükten sonra yeniden dirilmek haktır, O'nun haber verdiği gibi cennet vardır, cehennem vardır, hesap vardır vs." Hep "O'nun haber verdiği üzere" ölçüsü vardır.

Daha da önemlisi; Kur'an'a olan imanımızın her bir harfinin önünde öncelikle Rasûlullah'ı tasdik vardır. O söyledi bize ki "Bunlar Allah'ın kelamıdır, Allah'ın ayetleridir, bunlar bana Allah'tan geldi" diye, biz de inandık ve kabul ettik.

Yoksa başka bir yolla, semadan çelik bir boru hattıyla indirilmemiştir.

Hepimiz O'nun iki dudağı arasından çıkana inanmaktayız. Zaten iman da budur, mümin olmak da budur işte.

Demek ki gerçekten bütün insanlık O'nun önünde ikiye ayrılmak durumundaymış; O'na iman eden, kabul ve tasdik eden müminler, O'na iman etmeyen, kabul ve tasdik etmeyen kâfirler. Bu bir çizgidir, Muhammedî çizgi, cennet ve cehennem arasındaki çizgi, hak ile bâtıl arasındaki çizgi. Allah Teâla`nın mahşerde ve hesapta itibar edeceği çizgi. O'nun gönderilişinden kıyamete kadar yaşayacak bütün bir beşeriyet O'na göre değerlendirilecektir; O'na iman edenler - iman etmeyenler, O'nu sevenler - sevmeyenler, O'nun sevdiğini sevenler- sevmeyenler, O'nun düşman olduğuna düşman olanlar - olmayanlar. O'na itaat edenler - etmeyenler, O'nun sünnetine ve sîretine uyanlar - uymayanlar...

Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar