Yaşadığımız şu son zaman diliminde hem bir halife hem de bir mehdi fiyaskosuna şahitlik etmiş durumdayız.
Bu arada başkalarına verdikleri zarar bir yana, sadece kendi mensuplarına, kendi inananlarına ve bağlılarına verdikleri zarar üzerinde konuşalım.
Bir sohbet esnasında birisi Yahudilerin müthiş siyasetçiler olduklarını söylemişti. Orada bulunan muhterem bir ağabey bunun hiç de öyle olmadığını, Yahudi liderlerin kendi toplumlarını defalarca katliama uğrattıklarını örnekleriyle saymış, bundan daha kötü bir liderlik olamayacağını söylemişti.
Tarihteki bütün liderleri şimdi bir de bu anlamda değerlendirmeye tabi tutalım.
Kendisiyle birlikte olan insanları ne kadar koruyabilmiş, hatta ne kadar korumak istemiş, üzerlerine ne kadar kol kanat germiş, onların hayatlarına ne kadar önem vermiş?
Veya onları ne kadar harcamış, kendi hırs ve emelleri için ne kadarını kurban etmiş, katliamlarla karşı karşıya getirmiş?
Bir lider için bundan daha önemli bir değerlendirme olabilir mi? Yani bir liderin, bir ideolojinin insana, hele kendi insanına verdiği değer nedir?
Rasûllerin, özellikle Peygamber Efendimiz`in (s.a.v) önemli özelliklerinden biri de, kendilerine iman edip uyanlar üzerine merhamet kanatlarını gerip korumaları olduğunu birçok defa dile getirmiştim.
Çünkü Rabbi ona; “Sana tabi olan müminlerin üzerine merhamet kanadını indir.” (26/214) buyurmuştur.
Yeryüzünün en muhteşem medeniyetini kurarken, kıyamete kadar sürecek olan İslam Dinini ikâme ederken ve bunun için bizzat kendisinin katıldığı nice savaşlar verirken olabilecek en az insan kaybıyla yapmış olması, iyi düşündüğünüzde onun en önemli mucizelerinden sayılmalıdır.
İsterseniz elinize bir İslam Tarihi alınız, Mekke`deki şehitlerimizden başlayarak Medine`de vuku bulan bütün savaşlarda verilen şehitleri sayın bakalım, ne kadar çıkacak?
Bırakın müminleri bir yana, bütün bu savaşlarda kâfirlerden ölenlerle birlikte azami yedi yüz elli kişidir.
Bu bir mucizedir, bu kumandanlığın ve liderliğin de zirvesidir.
Mesele sadece müminleri korumak değil, kâfirlerden de asgari kayıpla zafere ulaşmaktır.
Başta Mekke`nin fethi olmak üzere birçok savaşta ordusunun nereye hareket edeceğini hep gizli tutmasının sebebi de budur.
Elbette sadece bu kadar değil fakat biz sadece iki hareketi bu açıdan değerlendirmeye çalışalım.
Hilafet hareketi, Halife ordusu olduğunu iddia eden DAİŞ`e bir bakar mısınız?
İslam`a verdiği zarar, Ümmetin genelinde açtığı yaraları bir tarafa bırakalım; sadece kendi mensuplarından en az yetmiş bin gencin ölümüne sebep olmuştur.
Ve bu yetmiş bin gencin hepsi de dinamik, saf, heyecanlı ve bir anlamda ümmetin bir birikimiydi. Allah`tan korkmadan bir hiç uğruna harcadılar. Evet, koskoca bir hiç uğruna. Var mı bunun aksini iddia eden?
FETÖ hareketine de bu açıdan bakalım, Türkiye`ye verdiği zararı bir tarafa bırakalım, sadece kendi mensuplarına, özellikle İbadet tabakasının başına gelenlere.
Allah`ın Rasûlü (s.a.v) bir ana kuş misali bütün yavrularını bir bir yuvadan uçuruncaya kadar, yani kendisine inananları bir bir Medine`ye gönderinceye kadar Mekke`de kalmış, en son kendisi hicret etmişti.
Bir de şu adama bakar mısınız? Kendisine inananları atmış, satmış kendisi Pensilvanya`ya kaçmış, şu anda binlerce, on binlerce insan işinden olmuş, aşından olmuş, bunalımlara düşmüş, streslerle boğuşuyor.