Mehmed Göktaş

Batıda geçici miyiz, kalıcı mıyız?

11.01.2013 15:17:00 / Mehmed Göktaş
Bu basit soru aslında bütün bir İslam dünyasını, hatta doğu toplumlarının önemli bir bölümünü yakından ilgilendirmektedir. Batılılaşma sorunu, batının neyini alıp neyini almama sorunu birkaç yüzyıldan beri Müslümanların siyasi ve sosyal gündeminden hiçbir zaman eksik olmamıştır.

Ayrıca, bulundukları yerlerde batılılaşmadan ayrı bir konu olarak bizzat batıya akın eden bir dünya söz konusudur.
Bugün bir an önce Avrupa kıyılarına ulaşabilmek için Akdeniz ve Ege`de boğulan mültecilerin sayısını, boğulmadan geçebilenlerin sayısını hatırlayabilen var mı?

Aklımız erdi ereli doğudan batıya, güneyden kuzeye, yani Avrupa`ya akış durmaksızın sürüyor, hem de yüzlerce yıl, belki de binlerce yıldan beri.
 
Ne olursa olsun Avrupa ve dünyanın batısı tarih boyunca insanlar için hep bir cazibe merkezi olmuş, doğudan gelen göçlere, akınlara ve fetihlere maruz kalmıştır.

Orta Asya`dan kalkanlar gelebildikleri kadar batıya gelmişler.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz Arap yarımadasını sağlama aldıktan sonra ciddi anlamda batıya yönelmiş, bu dünyadan ayrılırken son yaptığı iş, batıya gönderilmek üzere Üsame bin Zeyd komutasında bir ordu hazırlamak olmuştur. Hedef olarak da ümmetine batıyı göstermiş, zaten kendisinden sonra ümmeti de gücü nispetinde bunu yerine getirmiş, Afrika`nın fethinden sonra Avrupa`nın en batısında ta Fransa`nın içlerine kadar ilerleyerek Endülüs medeniyetini kurmuş, Akdeniz`den Sicilya ve Marsilya`ya ulaşmış, bu taraftan da Viyana`ya kadar varmış, öyle ki Hıristiyan Avrupa orta yerde sıkışıp kalmıştır.
Belki diyeceksiniz ki, güçlendikten sonra Avrupa da doğuya yönelmiş, ta uzak doğuya uzanarak önemli yerleri işgal etmiş, sömürgeleştirmiştir. Fakat arada önemli bir fark vardır; Batılılar doğuyu kendilerine vatan edinmek, yerleşmek için gitmemişlerdir, sadece sömürmek için gittiklerinden dolayı askerlerini, oraların zenginliklerini devşirecek ve işletecek elemanlarını, valilerini göndermişlerdir.

Bu akışın sebebi her asırda ayrı ayrı şeyler gibi görünebilir. Günümüzdeki akışın sebepleri olarak; iş bulabilme, para kazanma, müreffeh bir hayat yaşama, siyasi sığınma yani despot yönetimlerden kaçarak daha özgür bir hayat yaşamayı gösterebiliriz.

Şu anda Avrupa`da önemli sayıda Müslüman yaşamakta, girişlerin önü açıldığı takdirde bu sayının katlanacağı da kesindir.
 
Şimdi bir daha soralım sorumuzu; Avrupa`da geçici miyiz, kalıcı mıyız?

Avrupa`ya ilk vardığım yıllarda birlikte dolaştığımız muhterem bir dost, ziyaret ettiğimiz herkese bir soru soruyordu: “Rüyalarınızı nerede görüyorsunuz, rüyalarınızda Almanya`da mı, Türkiye”de mi oluyorsunuz?” Ardından da “Avrupa`da geçici misiniz, kalıcı mısınız?” diye soruyordu.

Her ne kadar özel bazı sebeplerden dolayı dönüş yapanlar varsa da, Müslümanların Avrupa`da kalıcı olduğuna kesin gözüyle bakabiliriz.

O halde yapılması gereken nedir? Bizi ilgilendiren de bu soruya verilecek cevaptır.
Çünkü tarih boyunca hiç mi hiç değişmeyen bir kural vardır: Avrupa, bir müddet sonra içine aldığı herkesi eritir, kendisine benzetir, bir anlamda yok eder. Bu anlamda Avrupa bir bataklıktır, giren bir daha çıkamaz, bu bataklığa saplananları yutuverir. İşte Macarlar, işte Bulgarlar, işte Polonyalılar, Moldavlar… Bunlar ve daha birçokları doğudan gelen toplumlardır.
 
Bugün dünyada cereyan etmekte olan en büyük siyasi ve sosyal olay, bir başka ifade ile en büyük ve en uzun soğuk savaş nedir biliyor musunuz? Başta ABD olmak üzere Batının İslam dünyasını kendisine benzetip benzetemeyeceği konusudur.
Bugün Avrupa`da yaşayan Müslümanlardan her ne kadar dökülenler, fire verenler, batının bataklığında eriyenler olmuşsa da Allah`ın izniyle Tevhidî şuura sahip Müslümanlar Batı için demirden bir leblebidir, batı onları asla ezemeyecek, yutamayacaktır.

Batının şehirlerinde yürüdükçe buna şahit oluyorsunuz. Türkiye`den giden Müslümanlarla birlikte Afrika`dan, uzak doğudan ve Arap dünyasından gelen Müslümanların şahıslarında bunu görüyorsunuz.
 
 
Diğer Yazıları

Tüm Yazıları

Diğer Yazarlar

Tüm Yazarlar